
ÖĞET, Bekir Sıtkı (Cemâl)
[1331 (1915)-1984]
Karamanlı nâhiye müdürü.
1331 (1915) yılında Karaman’da doğdu. Babası Hacı Memiklerin Mehmed Efendi, annesi Ayşe Hanım’dır.
3-4 yaşlarında geçirdiği çiçek hastalığı, yüzünde kalıcı izler bıraktı. Küçük yaşta önce babasını daha sonra dedesi Hacı Memik’i kaybetti. Annesi Ayşe Hanım, Ağabeyi Şah İsmail [1328 (1912)-1996] ve kız kardeşi Esma ile birlikte geçim sıkıntısına düştüler.
Âilesi ve yakın çevresi tarafından “Cemâl” diye biliniyordu. Gâzi Mustafa Kemâl İlkmektebi’nden aldığı ilk tahsili bitirme şehadetnâmesindeki “Cemâl Efendi” olan adı “Bekir Sıtkı” olarak tashih edildi (1930). Nüfus kütüğüne de “Bekir Sıtkı” olarak işlendi. Bazen “Sıtkı”, bazen de “Bekir” olarak anıldı. Fakat “Bekir Cemâl” olarak şiirlerini yazdı ve resimlerini de “Bekir Cemâl” olarak imzaladı.
Ortaokulu Karaman Ortamektebi’nde okudu.
1934 yılında soyadı kanunu gereği âilesi “ÖĞET” soyadını aldı.
Karaman’da lise olmayınca Konya Lisesi’ne kayıt yaptırdı. Binbir zorluk içinde lise tahsilini “iyi” derece ile tamamlayıp 1937-1938 ders yılında lise diplomasını aldı.
1939 yılının İkinci Teşrin’inde (Kasım) yedek subay okulunu bitirerek Çatalca’da yedek subay olarak askerliğe başladı ve 27 Eylül 1941 tarihinde “teğmen” rütbesi ile terhis oldu.
Askerlik süresince kendisine verilen maaşını sürekli olarak âilesine gönderdi ve terhisinde sivil giysiler edinemediğinden memleketine de üniforması ile döndü.
Askerliğin bitimini takiben değişik iş alanlarına başvurdu. Bunlardan biri olan İstanbul’da liman memurluğu idi. İstanbul’a gitme yerine, Hadım Aladağ’a karlı bir kış günü nâhiye müdürü olarak görevine başladı.
Nâhiye; bir idâre kademesi olarak ilk kez Tanzimat sonrasında 1258 (1842) yılında ortaya çıktı. 1337 (1921) Kânun-u Esasîsi’nde Türkiye’nin, coğrafî vaziyet ve iktisadî münasebet noktai nazarından vilâyetlere, vilâyetlerin kazâlara münkasem olduğu, kazâlarında nâhiyelerden terekküp edeceği hükme bağlandı (madde: 10). 1340 (1924) Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda nâhiyelerin de kasaba ve köylerden terekküp edeceği ifade edildi (madde; 89). 1340 (1924) Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun 1945 yılında Türkçeleştirilmesinden sonra ise “nâhiye” kelimesi, “bucak” kelimesi olarak değiştirildi. 1961 Anayasası’nda geçen “merkezî idare kuruluşu bakımından coğrafya durumu, iktisadî şartlar ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre illere, iller de diğer kademeli bölümlere ayrılır (madde: 115)” ifadesi 1982 Anayasası’nda da tekrar edildi (madde; 126).
1999 yılına kadar 689 olan bucak sayısı 2000 yılında 1’e düştü. 10 Eylül 2014 tarihinde kabul edilen “6552 sayılı İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik ile Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun” ile 5747 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin 9 uncu fıkrası değiştirildi. Tüm illerdeki bucaklar kaldırılarak, bucaklara bağlı köy ve beldeler bucağın bağlı olduğu ilçelere bağlandı [madde: 129, Resmî Gazete: 11 Eylül 2014, 29116 (Mükerrer)]. Gelinen sonuç itibariyle mülkî idâre kademesi olarak 143 yıllık geçmişe sahip olan bucaklar ortadan kaldırıldı.
1942 yılının İkinci Teşrininde (Kasım) Derviş Kâmil Efendi ve Emine Hayriye Hanım’ın kızı Emine Hanımefendi [SAYGIN,1337 (1921)-1947] ile nikahlandılar. 7 Eylül 1943 tarihinde ilk oğlu Çetin dünyaya geldi.
Aladağ’da yol yapımını imece usulü gerçekleştirmeye büyük çaba gösterdi. Çevrede yaşayan köylüler “Bu müdür bizi kazma kürek çok çalıştırıyor” diye serzenişte bulunsalar da sonunda yapılan yol aracılığıyla kamyonların gelip gitmesi nimeti ile mahsullerini uzak çevreye kasaba ve şehre (Karaman) naklederek değerlendirdiler.
1940’lı yıllarda birçok köyde okul yoktu. Ancak köylerde okul inşaatını imece yoluyla sağladı. İnşaatları bizzat takip etti. Yine böyle bir gün köy bekçisi ikinci oğlu Kunter’in doğumunu müjdeledi (15 Haziran 1945).
12 Nisan 1947 tarihinde ise kızı Sercan’ın doğumu ile bir kız çocuğuna sahip olmanın mutluluğunu yaşadı. Bu mutluluk öylesine uzun sürmedi. Doğumun ardından üç gün sonra eşi Emine Hanım’ı yitirdi.
Çocuklarının annesiz kalmamaları amacıyla da yeniden Karaman Hisar Mahallesi’nde oturan Esat Hocaoğlu Tahsildar Hamdi Efendi ve Hayriye Hanım’ın kızı büyük kızı Ulviye (Neviye) Hanım’la [ÖZSAYAN, 1929-1991] evlendi.
Bu izdivaçtan 1948 yılında da dördüncü çocuğu olan oğlu Ersoy dünyaya geldi.
1949 yılında Aladağ’dan Konya’nın Kulu İlçesi’ne tayini çıktı. Burada iki yıl görev yaptıktan sonra 1951 yılında Ermenek’in Kazancı Bucağı’na atandı.
Görev yaptığı süre içinde komşu köylerle bir “men-i müdahale” davasında Kazancı Bucağı’nın haksız çıkması sonucu, yerli halk siyasî mülahazalarla “Bu müdür Halkçı (Cumhuriyet Halk Partili)” sözleri ve yorumuyla iktidar partisinin ocak bucak başkanları aracılığıyla şikâyet ettiler.
Bu tatsız olayların öncesinde oğlu Tarık 1953 yılında doğdu.
Yolluksuz mehil müddeti bile kullandırılmaksızın küçük çocuklarıyla at sırtında Kaman’ın Akpınar Nâhiyesi’nde bir oda, bir ara olan deprem evinde hayatlarını sürdürmek zorunda kaldı.
Burada da çarşı meydanına 2 km uzaktan imece ve salma yoluyla içme suyunu getirtti.
Ankara’da Dâhiliye Vekâletinin 1 Eylül 1957-26 Ağustos 1958 tarihleri arasında açtığı meslek kursunu “Pekiyi” derece ile bitirdi.
Akabinde Yunak’ın Çeltik Nâhiyesi’ne tayin oldu. 1959 yılında en küçük çocuğu olan Nâmık doğdu.
Burada 5 süreyle görev yaptıktan sonra da Karaman’ın Yeşildere (İbrala) Bucağı’na atandı. Burada bir yıl çalıştıktan sonra ikinci kez Aladağ’a tayin edildi.
Aladağ’da da iki yıl çalıştıktan sonra Beyşehir’in Hüyük Bucağı’na atandı. Burada annesi Ayşe Hanım’ı [1309 (1893)-1969] yitirdi.
Böylesine sürekli görev yeri değişiklikleri onu maddî ve manevî olarak yıprattı. Nihayet 1971 yılında 31 yıllık nâhiye müdürü iken emekli oldu.
Emekliliğinin hemen ardından baba ocağı olan memleketi Karaman’a döndü.
Hastalığı sebebiyle Konya Devlet Hastanesi’nde tedavi görmeye başladı. Burada 16 Aralık 1984 tarihinde hayata gözlerini yumdu. Kabri, Konya Musalla Mezarlığı’nda bulunmaktadır.
Küçük yaşta geçirdiği çiçek hastalığının onda bıraktığı yaralar, ruhunda derin üzüntü kaynağı oluşturdu. Bu durum onda daha hassas ve duygusal bir yapı geliştirdi. Sonuçta içinde kopan fırtınaları şiir olarak yansıtmasına sebep oldu. Halk şiiri geleneğine bağlı kalarak yazdığı çok sayıda şiiri bulunmaktadır.
Merhum babasının şiirlerinin gün ışığına çıkması gerektiğine inanan oğlu Kunter, 2012 yılında “Gönlümün Gülleri” isimli şiir kitabını yayımladı. Çocuklarından biri olarak bu gösterdiği çabayı onur kazanmasının nedeni sayan Kunter, aynı onuru onu rahmetle anarak ruhuyla paylaştığını ifade etmiştir.
Aynı zamanda iyi bir ressamdı. Tabiat sevgisini aktardığı manzara resimlerinden 15 adeti kitabın son sayfalarına eklendi.
(Katkılarından dolayı Remzi TARTAN ve Kunter ÖĞET beyfendilere teşekkürlerimizle)
Uğur ERKÂN.
BİBLİYOGRAFYA:
Bekir Cemal Öğet, “Gönlümün Gülleri”, Yayına Hazırlayan: Kunter Öğet, Ankara-2012, s. 3-4; Turan Karataş, Mert Öksüz, Onur Aykaç, Hakan Sevindik, Karamanlı Şair ve Yazarlar, Asitan Kitap, Sivas-2013, s. 184-185 ; Birgül Ayman Güler, Türkiye’nin Yönetimi -Yapı-, Ankara-2018, İmge Kitapevi, 5. Bs., s. 258-264; Hülya Özçağlar, “Tarihsel Süreçte Bucakların Yönetsel Bölünüş İçindeki Yeri ve Önemi”, Ankara Üniversitesi Türkiye Coğrafyası Araştırma ve Uygulama Merkezi VIII. Coğrafya Sempozyumu Bildiri Kitabı, Ankara-2015, s. 285-296; A. Reyhan Çöloğlu, “Karaman’da Âşıklık Geleneği ve Karamanlı Âşıklar”, Karaman Tarihi ve Kültürü, Karaman Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, C. VII, Karaman-2005, s. 812-814; Abdullah Uysal, Karaman Şairleri Antolojisi, Merkez Ofset Matbaası, Karaman-1997, s. 240-246; Abdullah Uysal-Necati Alodalı-Musa Demirci, Dünü ve Bugünüyle Karaman (Kültür-Tarih-Coğrafya), Karaman Yunus Emre Kültür Derneği Yayınları, Karaman-1992, s. 758-759;https://konmeb.konya.bel.tr/main.aspx#!/app/mevta; https://konmeb.konya.bel.tr/#!/app/mevta Erişim Tarihi: 01.08.2023; http://web.karaman.bel.tr:571/Mebis/YolTarifi.aspx?Id=17793; http://web.karaman.bel.tr:571/Mebis/YolTarifi.aspx?Id=2206; http://web.karaman.bel.tr:571/Mebis/YolTarifi.aspx?Id=22453 Erişim Tarihi: 01.08.2021.