Karaman’ın mâzisinden tevârüs eden bir derdi vardır:
Karaman İdâdisi Riyaziye Muallimi Sapancalı H. Hüsnü Bey, bunu “Kasabada içilmeğe fennen aklen lâyık su yoktur.”[1] şeklinde ifade eder. Bu vaziyeti Konya Sıhhiye Müdürü Doktor Nazmi Bey de teyid etmektedir.[2]
Gündelik kullanımdaki çürük suyun[3] temininde sıkıntı yok idi.
Yeni atanan kaymakam[4] bu müzmin derdi kucağında bulur. Gençliğinin verdiği enerji ile kollarını sıvar.
Pazar meydanındaki şadırvandaki hareketlilik günler öncesinden başlamıştır. Suyu Karaman’a indirmeyi taahhüt eden müessesenin hediyesi, itina ile sandıklarından çıkartılır. Şadırvanın göbeğine yerleştirilir ve üzeri bir çuha ile setredilir.[5]
Karaman’da tam bir bayram havası esmektedir. Lâle suyu[6] hoşâmedî merâsimi ile karşılanır. Etraf bayraklarla donatılmıştır. Müftü Efendi’nin duâsına hazirun âminlerle katılır, kurbanlar kesilir.[7]
Sıra âbidenin açılışına gelmiştir. Meraklı bakışların yerini hayret ifadesi alır:
Sivri uçlu kubbeyi taşıyan dört adet kız. Kubbeyi de yunuslarla bezenmiş leylâklar süslemiş.
Âbidenin üstüne güzel bir sülüs ile bir kitâbe kazılmıştır:
“Bu çeşme Te’sîsat-ı Miyâhiye ve Nâfia Müteahhidliği Müessesesi[8] tarafından Karaman’a hediye olunmuşdur. İstanbul; Galata Reşid Paşa Han, sene 1340.”[9]
İşte meşhur dört kızlı bu âbide[10], Lâle suyu’nun R. 1340/ M. 1923 yılında Karaman’a aktığını söylemektedir.
Karaman halkı kadirşinastır. 0 yıl doğan erkek çocuklarına Kaymakam Bekir Sâmî Bey’in adını verirler. Genç kaymakamın asıl adı “Ebûbekir”[11] idi. “Sâmî” mahlâsını rüşdiyede[12] hocası vermişti. Daha sonra Atatürk ise onu “Baran”[13] diye çağıracaktı.
***
Mevzû bahis âbide, Fransız Wallace çeşmelerinin büyük modelinin (Grand modèle) kopyasından başka bir şey değil.[14]
Adını Fransa’da yaşayan hayırsever bir İngiliz’den alıyordu. Sir Richard Wallace’den.[15] Wallace, Paris sokaklarını süsleyen çeşmelerin banisiydi. Çeşmeleri için katı kurallar koymuştu: İnsanlar onları uzaktan görebilmeli, çevresine uyum sağlamalı, içilebilir suya ulaşmayı kolaylaştırmalı ve aynı zamanda güzel bir sanat eseri olmalıydı.
Wallace, çeşmelerinin modelini kendisi tasarladı. Nantes’li ünlü heykeltıraş Charles-Auguste Lebourg’u[16] yardımına çağırdı. Lebourg, final modelini tasarlamak için Wallace’in ilk eskizleri üzerinde kafa yordu. Les Halles yakınındaki Mâsumlar Çeşmesi’nden (Fontaine des Innocents) ilham aldı.
Wallace çeşmeleri, 4 model[17] olarak tasarlandı. Büyük modelin tabanı, eğimli köşelere (bir köşeyi kesen zaviyeli bir satıh) ve sekizgen bir kaideye sahipti.
Çeşmeler, Saint-Dizier yakınlarındaki dökümhanede imal edildi. Dökme demir, ucuz ve o zaman en popüler malzemelerden biriydi. Çeşmeleri sağlamlaştırırken seri bir şekilde üretime de müsaade ediyordu.
Böylelikle ilk çeşme 1872 Ağustos’unda de la Villette Bulvarı’nda halka açıldı. Gazeteciler, açılışta çeşmenin önünde yaşanan izdihama şahit oldular.[18]
Çeşmelerin rengi tabiatla kucaklaşması için koyu yeşil seçilmişti. Bu arada sarı, kırmızı, mavi ve pembe renkleri de yok değil. Wallece çeşmeleri Fransa’dan, dünyanın her yerine dağıldı.[19] Ülkemizde Karaman’dan başka bir yerde var mı bilemiyoruz.
İnsan, “karyatid”[20] de denilen kızların ilk bakışta aynı oldukları fikrine kapılıyor. Fakat onları yakından incelediğinizde, birbirlerinden farklı olduğunu anlıyorsunuz.
Dördüde kontrapost[21] bir duruş sergiliyor. Lebourg, gövde ağırlığının simetrik olarak taşınması yerine, ağırlık daha çok tek bacak üstüne verilerek vücuda yumuşaklık kazandırmıştı. Bu duruşta bedenin bütün ağırlığı bir bacağa yüklenmiş, öbür bacak dizden hafifçe kırılarak ayak serbest bırakılmıştır. Ağırlığın kaydırılmasıyla kalça, omuz ve baş hafifçe eğilmiş, organik bir hareket etkisi verilmeye çalışılmıştır. Dizlerinin pozisyonu ve tuniğin dökülmesi de bir heykelden diğerine farklılık gösteriyor.
Her karyatid farklı erdemleri sembolize ediyor ve 4 mevsimi temsil ediyor: Mütevazilik (bahar) gözleri kapalı; yardımseverlik (yaz) gözleri açık; ağırbaşlılık (hazan) gözleri kapalı; nezâket (kış) gözleri açık.
Bu çeşmeler Paris’teki sokak mobilyalarının bir cüzü. Yani turistlerin göz bebeği.
Bizde öyle mi? Mevcudiyetinden bîhaberiz. Zaman içinde o kadar mekân değiştirmiş ki.[22] Şu an Cambazkadı Parkı’nda arzı endam ediyor. Burası da onun son durağı mıdır bilinmez.
Bu arada insan sormadan edemiyor:
O aydınlatma kaidesini içinden niye geçirdik?
Uğur ERKÂN.
_______________________________________________________________
[1] Karaman İdâdisi Riyaziye Muallimi Sapancalı H. Hüseyin’in Karaman Ahval-i İctimaiyye Coğrafiyye ve Tarihiyyesi 1338 R./ 1341 H. (Birinci Kitab), Yay. İbrahim Güler, Ankara: 1993, s. 40.
[2] “Karaman kazası dâhilinde ılıca, kaplıca ve maden suyu mevcut olmayıp yalnız sağlıklı ve içime elverişli ve kazaya üç saat mesafede Zengin ve Takal Köylerinde memba suyu mevcut ise de membanın biraz ilerisinde tuzlu minerallere sahip diğer bir çay bu suya karıştığından içim özelliklerini bozmaktadır.” (Doktor Nazmi, Türkiye’nin Sıhhi-i İctimâi Coğrafyası Konya Vilayeti, Yay. Haz. Mehmet Karayaman, Konya: 2009, s. 82-83).
[3] Karamanlıların çamaşırda, bulaşıkta, banyoda, avlu yıkamada ve bahçe sulamakta kullandığı çürük su; şehir merkezine 10 km mesafede olan, Fisandun (Dereköy) Köyü yakınlarından çıkan dereden sağlanmaktaydı. Menbaından sağlanan sular şehrin üç ana hattına (birincisi, Hisar ve İmaret mahallelerine, ikincisi Gazidükkan, Mansurdede, Ahiosman, Fenari mahallelerine ve son hat ise Cedid Mahallesi) dağıtılarak halka ulaştırılıyordu.
[4] Ebûbekir (Bekir) Sâmî Bey (Baran Baran; d. R. 1309/ M. 1893’de Hasankale, Erzurum- v. 1 Nisan 1977 Bor, Niğde) Ödemiş ve Boğazlıyan kaymakamlıkları sırasında Millî Mücadele’ye verdiği destekle öne çıkan devlet ve siyâset adamı. Mordağ (Aralık 1914), Dikili (Mayıs 1916) ve Bağarası Ali Ağa çiftliği (1917) nâhiyelerinde müdürlük yaptı. Nif (Kemâlpaşa) (Nisan 1918), Ödemiş (Aralık 1918), Boğazlıyan (önce vekâleten sonra asaleten Ocak 1921), Kilis (1922), Karaman (1923) ve Bor (1924) kaymakamlıkları vazifesinde bulundu. Daha sonra sırasıyla; Çankırı (1925), Van (1927), Maraş (1931), Yozgat (1932), Ordu (1936) ve Kırşehir (1939) vilâyetlerinde vâlilik yaptı. Kırşehir Valiliği’nden Temmuz 1945’te emekliye ayrıldı. Bor’a yerleşerek meyvecilikle uğraştı. 1946-1950 arası Demokrat Parti saflarında politika ile meşgul oldu. Dikili Nâhiye Müdürü iken “Balkan Harbi Madalyası” ile Karaman Kaymakamı iken “Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası” ile taltif edildi. (Abdullah Özkan, A’dan Z’ye Kurtuluş Savaşı ve Atatürk Dönemi Ansiklopedisi, İstanbul: 2009, C. I, s. 191; Mücellidoğlu Ali Çankaya, Yeni Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler, Ankara: 1968-1969, C. IV, s. 1619-1622; http://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d02/c017/b094/tbmm020170940135.pdf Erişim tarihi: 11.12.2019).
[5] “Pazar meydanı, şimdilerde Atatürk heykelinin bulunduğu alan idi. Bu alanın orta yerinde, gayet büyük, büyük olduğu kadar da çok zarif görkemli bir şadırvan vardı. Ne olurdu, Kaymakam Mehmet Ali Bey bu şadırvanı yok etmeseydi.” (Durmuş Ali Gülcan, Kökenleriyle Konya’nın Delibaşı İsyanı Bu Olayın Karaman’a Sıçrayışı, Eskişehir: 1994, s. 39). İ. Hakkı Konyalı “Eskiden Belediye binasının doğusunda bir şadırvan vardı. Başka bir ifade ile bir (Lâlesuyu) âbidesi vardı” ifadesini kullanmaktadır. Şadırvan göbeğinin Karamanoğulları devri taşçılık san’atının güzel bir örneği olduğu ifade eden Konyalı, bunu Kızlar Mezarlığının önündeki Belediye açık deposunun içinde gördüğünü kaydetmektedir. Söz konusu şadırvan göbeği, şimdi Karaman Müzesi’nin bahçesinde teşhir edilmektedir.
[6] Karaman’ın 22 km. mesafedeki Lâle Köyü’nden çıkan bir menbadan sağlanıyordu. Saniyede 12 litre kapasitede olan bu su, 0.15 m. çapında ve ortalama 0,30-0,35 m. uzunluğundaki pöhrenklerle şehre getirilmiştir. Arazinin durumuna göre 1-15 m. toprağın altına döşenen erkekli-dişili olarak birbirine geçirilerek bağlanan bu pöhrenkler, bağlantı yerlerinde kireç kıtık ve yumurta akının karışımından elde edilen “löküm” adı verilen bir harçla sıvanmışlardır. Uzun yıllar Lâle köyünden getirilen bu su, askerî kışlanın (Yunuskent Mahallesi) içerisindeki üzeri kapalı üç bölümlü havuzda toplanmakta; havuzlarda bir müddet dinlendikten sonra çeşmelere dağıtılmaktaydı (Mustafa Denktaş, Karaman Çeşmeleri, Kayseri: 2000, s. 12-14). 1946 yılında Lâle köyü kaynaklarından Karaman’a getirilecek suyun ihalesi işi belediyece münakasaya konmuştur. Karaman’ın başlıca sıkıntısını teşkil eden içme suyu işinin başarılması için belediye bütçesinden yüz on lira ayrılmıştır. (“Karaman’a su getiriliyor”, Ulus Gazetesi, 22 Mart 1946, Sayı: 8866, s. 2). Lâle köylüleri ile Karaman Belediyesi arasında Lâle suyunun kullanımı konusunda anlaşmazlık çıkmış ve konu mahkemeye aksetmiştir. Uzun duruşmalar sonunda davayı 1970 yılında Karaman Belediyesi kaybetmiştir. Karaman’ın su ihtiyacını karşılamaktan uzak idi. Bunun üzerine buraya döşenmiş boşa çıkan borular Belediyece söktürülmüştür. (Mehmet Bildirici, Tarihi Su Yapıları (Konya, Karaman, Niğde, Aksaray, Yalvaç, Side, Mut, Silifke), Ankara: 2009, s. 325-326).
[7] Karaman şehir merkezine ilk defa içme suyu getirildiğinde eski Hükûmet Konağı (Parkın karşı köşesinde) önünde çekilen tarihi bir fotoğraf. (Ziya Duru, Geçmişten Günümüze Fotoğraflarla Karaman, ? 2007, “Karaman’dan Görüntüler” Fotoğraf no: 28).
[8] “Tesisat-ı Miafiye ve Nafıa Müteahhitliği, Galata Reşit Paşa Han” (Süha Ünsal, İnşaatçıların Tarihi (Türkiye’de Müteahhitlik Hizmetlerinin Gelişimi ve Türkiye Müteahhitler Birliği), Ankara: 2006, s. 63). Mevzû bahis kitapta şirketin adı sehven “Miafiye” olarak geçmektedir. Miyāh [Arapça: mā’nın (su) çoğul şekli] “sular” manasına gelmektedir. Nâfia ise (Arapça: nāfi‘ “faydalı”dan) “Bir yeri bayındır duruma getirmek için yapılan işlerin bütünü, bayındırlık işleri” manasına gelmektedir. (Kubbealtı Lûgatı).
[9] İ. Hakkı Konyalı, bu ibareyi; “Bu çeşme te’sîsat-ı miyâhiyye ve Nâfia Mühendisliği müessesesi tarafından Karaman’a hediye edilmiştir. İstanbul; Galata Reşid Paşa Han sene 1340.” şeklinde transkript (Lâtinize) etmiştir. (İbrahim Hakkı Konyalı, Âbide ve Kitâbeleri İle Karaman Tarihi (Ermenek ve Mut Âbideleri), İstanbul: 1967, s. 658).
[10] Karaman halkı “Arap kızları çeşmesi”, “Gavur kızlar çeşmesi” ve “Kızlı çeşme” şeklinde adlandırmıştır. (https://www.karamandauyanis.com/yazarlar/yusuf-yildirim/4-prensesli-cesme/663/ Erişim tarihi: 11.12.2019) Doğru olmasa da “Alaman çeşmesi” de denilmiştir.
[11] Bu ismi ona Topkapı Sarayı müstahdemliğinden emekli pederi Erzurumlu Hâcı Selim Efendi ile validesi Zelîha Hanım R. 1309/ M. 1893 tarihinde vermişlerdi.
[12] İstanbul Yerebatan Rüştiyesi. (Eskiden orta okul derecesindeki mektep).
[13] Atatürk, 3 Şubat 1934 tarihinde Yozgat’ı ziyaret eder: “Yozgat Vâlisi Bekir Sâmî beyefendiye; geçmişteki millî hizmetlerinizi bilirdi. Bugünkü fa’âliyetinizin verimli neticelerini yerinde gördüm; teşekkür ederim. Arzu ederim ki Bekir Sâmî lâkabınızı atasınız; onun yerine bütün bu havâlinin Öz Tükleri’nce “Şahika” ma’nâsına olan “Baran” adını takınasınız. Size yakışan ad budur. Bu hususta DâhiliyeVekîli Beyefendi’nin ma’lûmatıolmuşdur. İcâb eden kanunî formaliteyi de yaptırırsınız. Türkiye Reîs-i Cumhûru Gazi Mustafa Kemâl.”(Mücellidoğlu Ali Çankaya, Yeni Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler, Ankara: 1968-1969, C. IV, s. 1621-1622) 2 Ocak 1935 tarihinden itibaren “Bekir Sâmî” adını kaldırıp, “Baran BARAN” ad ve soyadını kullanmaya başlamıştır. 2525 sayılı Soyadı Kanunu 21 Haziran 1934 tarihinde kabul edilmiş, 2 Temmuz 1934 tarihli ve 2741 sayılı Resmî Gazete’de neşir edilmiştir. 14 üncü maddesine göre neşir tarihinden altı ay sonra mer’iyete girmiştir. (Yayımlandığı Düstur: Tertip: 3, Cilt: XV, s. 506).
[14] Bu model çeşmeler; 2.71 m. uzunluğunda, 610 kg ağırlığında olup, Paris’te 95 kopyası bulunmaktadır.
[15] Sir Richard Wallace (d. 26 Temmuz 1818, Londra, İngiltere- ö. 20 Temmuz 1890, Paris, Fransa) bir sanat koleksiyoncusu.
[16] Charles-Auguste Lebourg (d. 20 Şubat 1829, Nantes, Fransa- ö. Şubat 1906, Paris, Fransa) ünlü heykeltıraş.
[17] Büyük modelin haricindeki diğer modeller: a)Küçük sütunlu model (modèle à colonnettes) 2.50 m. uzunluğunda, +500 kg ağırlığındadır. Paris’te 2 kopyası bulunmaktadır. b) Duvar tipi model (modèle en aplik) 1.96 m. uzunluğunda, 300 kg ağırlığındadır. Paris’te 1 kopyası bulunmaktadır. c) Hidrant modeli (küçük model) 1.32 m. uzunluğunda, 130 kg ağırlığındadır. Paris’te 21 kopyası bulunmaktadır.
[18] “The iconic Wallace fountains in Paris,” French Moments (http://www.frenchmoments.eu/wallace-fountains-paris/ Erişim tarihi: 11.12.2019)
[19] Dünya çapında Wallace çeşmelerinin bulunduğu yerler: Montreal ve Quebec City (Kanada); Westwood, LA ve New Orleans (ABD); Kudüs ve Hayfa (İsrail); Pontremolli (İtalya); Lisburn (Kuzey İrlanda); Londra (İngiltere); Barselona (İspanya); Zürih ve Cenevre (İsviçre); Rio de Janeiro (Brezilya).
[20] Karyatid, Yunan ve Roma mimarîlerinde, ayakta duran giyimli genç kız heykeli biçiminde sütunlara verilen addır. Bu kelimenin yerine daha önceleri, Yunanca’da “genç kız” manasına gelen “kore” ya da “sepet taşıyan” manasına gelen “kanephore” kelimeleri kullanılırdı. Kanephore adı, karyatidin başında yastık ya da sepet biçiminde bir bezeme öğesi bulunmasından dolayı verilmiştir.
[21] Kontrapost (İtalyanca: ”Contrapposto”), insan resmedilirken ya da heykeli yapılırken kullanılan klasik duruş (poz) biçimlerinden birisidir. Bu pozda ayakta duran kişi, kalçası ve bacaklarıyla gövdesinin üst kesimi hafifçe farklı yönlere dönük olarak tasvir edilir. Kontrapost uygulaması özellikle figürlü heykelde anlatım imkânlarını büyük ölçüde genişletmiştir.
[22] Pazar meydanındaki (Eski Belediyenin doğu ciheti) şadırvanın üzerinde, Yunus Emre Ortaokulu’nun bulunduğu yerdeki Karaman Lisesi’nin öğretmenler giriş kapısının sağ tarafında bulunan parkın havuzunun içerisinde (1940’lı yıllar). İstasyon Parkı havuzunun ortasında (1960’lı yıllar), İbrahim Bey Parkı (Sulu park) havuzunun ortasında (1998), Cambazkadı Parkı’nda (2013) (Ali Menekşe).