[1302 (1886)-1970]
Karaman müftüsü.
Babasının adı Hacı Bekir bin İbrâhim [1260 (1844)-15 Kanunusani 1329 (28 Kasım 1914)], annesini adı Alime bint-i Mehmed’dir [1258 (1842)- 17 Mart 1939].
5 erkek çocuklu (Mustafâ, İbrâhim, Osmân ve Süleymân) ailenin 2. ferdi olarak 1302 (1886) yılında Fisandon’da (Dereköy) dünyaya geldi.
İptidaî ve talî tahsilini Karaman’da Celil Efendi Medresesi’nde tamamladı. Talebelik yıllarında mezkur medresenin müderrisi Güdümenli Hâcı Alî Efendi idi.
Hâcı Alî Efendi, babasına onu Konya’ya götürmesini tavsiye etmiş ama babası razı olmayıp, köyüne geri götürdü.
Mehmet Efendi, ilim aşkının ağır basmasından dolayı babasından habersiz Konya’ya geldi. Peşinden babası Yalvaçlı Ömer Vehbi Efendi’yle görüştü ve tahsiline razı oldu. İrfaniye Medresesi’nde 12 yıl ulûm-u âliyeyi tahsil etti. Mehmet Efendi, icazet aldıktan sonra Karaman’a döndü.
Karaman’da dinî, siyasî ve içtimaî konularla ilgilendi. Karaman’da Hilâl-i Ahmer (Kızılay) ve Cemiyet-i Hayriye gibi cemiyetlerde faaliyetlerde bulundu. Hürriyet ve İtilâf Fırkalı idi, İttihadçıların (İttihad ve Terakki Fırkası) tepkisini üzerine çekmekte gecikmedi. Hâcı Keleş ve 10 arkadaşıyla tevkif edilerek, Karaman Cezaevi’ne konuldu. Daha sonra elleri kelepçeli, ayakları prangalı etrafları süngülü jandarmalar olduğu şekilde yaya olarak şehrin ortasından geçirilerek, trenle sürgün yeri İstanbul’da Bekir Ağa Bölüğü’ne nehyedildi.
Padişah tarafından affedilecekleri duyulduğunda bu müjdeyi babasıyla yazdığı mektupla paylaşmak ister. Babasına payitahttan bir isteği olup, olmadığını sorar. Babasının cevabı “Kendine bir akıl, fikir kitabı al gel” olur.
Karaman’da bir süre imâmlık yaptıktan sonra ticarete atıldı. Çakılcı Şeyhi Mehmet Efendi’nin kardeşi Hamdi Efendi ile manifaturacılık yapmaya başladı.
Tamburacızâde Mustafa Efendi’den boşalan Karaman Müftülüğüne 1931 yılında getirildi.
21 Haziran 1934’te çıkarılan 2525 sayılı Soyadı Kanunu ile “Yaralı” soyadını aldı.
İyi bir muhaddis olan YARALI, 34 yıl 6 ay müftülük yaptı. Bu müddet zarfında Yunus Emre, Külahçılar ve Demirci camilerinde sabah namazından sonra Buharî-i Şerif ve Şemail-i Şerif’i tekrir etti.
Ramazan aylarında öğlen başladığı vaazlarını ikindi namazına kadar sürdürürdü. Camiden çıktıktan sonra birkaç arkadaşı ile birlikte Molla Fenari Caddesi’ndeki kahvehanenin yanında yazıhanesi bulunan dava vekili (avukat) Kırnaz-zâde Mustafâ Efendi’nin yanına gider, çok yönlü sohbetler yapardı.
Latifeyi severdi. Fakat çok sulu şakaları sevmezdi . Halk adamıydı. Kişilerin statülerine bakmaz, insan insan olduğu için değer verirdi. Küçükle küçük, büyükle büyük olmasını bilirdi. Halkın bilmesi gerekenleri bıkıp usanmadan anlatırdı. Onlara özellikle haram ve helâl konularını işlerdi. Yoksulların önüne düşerek onlara yardım sağlardı. Kurban derilerinin yardım kurumlarına verilmesini öğütlerdi.
Kendi arzusuyla bir ara İzmir Kuşadası’na tayini çıktı (Mehmet Ali KIRBOĞA ise bir sene İzmir Çeşme’ye sürgün gittiğini kaydetmektedir). Bir sene kadar burada görev yaptıktan sonra tekrar Karaman’a müftülüğüne getirildi.
1966 yılında emekli oluncaya kadar vazifesinin başında kaldı.
Çok sevip saydığı eşi Kerime Hanım’ı 24 Ekim 1970 tarihinde kaybetti. Eşinin ayrılığına fazla dayanamayan YARALI, 27 Aralık 1970 tarihinde 84 yaşında iken vefat etti.
Kerime bint-i Süleymân [1306 (1306)-24 Ekim 1970] ile izdivaç yapan YARALI’nın 5’i kız ve 1 erkek olmak üzere 6 evlâdı var idi.
Kız çocuklarının isimleri; Fatma [BACAK, 18 Teşrinisani 1331 (1 Aralık 1915)-21 Mart 1982]; Fahriye [ÇAMLIBEL, 19 Eylül 1335 (1919)-24 Nisan 1990]; Kadriye [BOYNUKALIN, 12 Eylül 1340 (1924)-02 Mayıs 1981]; Rabia (2 Eylül 1926-…) ve Semiha’dır (ULUÜLKE, 27 Temmuz 1932-12 Şubat 1982).
“Süleymân Sami (2 Aralık 1929-4 Ağustos 1931)” adını verdiği tek erkek evlâdını küçük yaşta kaybetmiştir.
YARALI, önceleri Fisandonlu (Dereköy) olması sebebiyle “Fisandonlu Hoca” olarak tanınıyordu. Müftülüğü esnasında esmer benizli oluşu sebebiyle halk arasında “Kara Müftü” ve işine bisikleti ile gelip gittiğinden “Motorize Müftü” lakabları verilmiştir.
YARALI, modern bir din adamıydı. Karaman’ın pek çok sosyal, kültürel ve iktisadî faaliyetine katıldı. Kaymakam ve belediye başkanlarına omuz verdi. İşlerin takibi için onlarla Ankara’nın yolunu tuttu.
1947-1948 yıllarında Karaman kaymakamı olarak görev yapan Vefik KİTAPCIGİL, Mehmet YARALI’dan “Kızılay heyetinin en ilginç elemanı ilçenin çok sevdiğimiz uyanık müftüsü idi. İleri görüşlü bir din adamı olarak halkın hem de münevver kişilerin saygısını kazanmıştı. İlçenin sosyal ve kültürel faaliyetlerinde önemli görevleri var idi” şeklinde bahsetmektedir.
Karaman’ın geçmiş 50 yılı ve tanınmış kişilerini kaleme alan Hasan PINARBAŞI, “Zamanın Asliye Hukuk Yargıcı Bekar Selahattin Bey, miras konularında ona danışırdı. Ondan sonra taksim yapardı. Onun miras konusunda çok bilgili olduğunu, onun görüşünü alarak verdiği kararların hiçbir zaman Yargıtay’dan bozularak geri gelmediğini söylerdi. Miras konusunda tam bir uçmandı. Kimileri mahkemenin taksim kararını beğenmezler, onun yaptığı kararlara uyardı. Miras alanında öncü bir kişiydi.” diyerek ilminin seviyesine atıfta bulunmuştur.
“Karaman Şehrengizi”ni kaleme alan Kâmil UĞURLU, Ak Hoca lakabıyla tanınan Hasan YILDIRIM’ın [1327 (1911)-5 Ağustos 1968] arkasında Kara Müftü olduğu hâlde akşam namazını eksik kıldırması ile ilgili bir hatırayı şöyle aktarmaktadır:
“Yanlışlığın farkına selâm verdikten sonra vardılar ve farzı yenilediler. Müftü, biraz da görevi gereği İmâm Ak Hoca’ya çıkıştı:
-Be adam dikkatli olsana. Onca kişinin vebâlini taşıyorsun. Kim bilir, namaz esnasında aklın hangi cehennemdeydi. Defol şimdi.
Ak Hoca üzgün.
Defol dedin, nereye gideyim?
Müftü sıkıntılı:
-Cehenneme git birader, dedi.
Ak Hoca imamlıktan azledildiğini anladı. Çok üzüldü. Cemaatten önce kapıya yöneldi. Dışarıya çıktı. Herkes de ağır ağır camiyi boşaltırken o hızlı geri döndü ve duasını henüz bitirmeyen müftü efendinin yanına diz çöküp bekledi.
Duasını bitiren Kara Müftü başını çevirince onu gördü:
-Ne var, ne oldu?
-Efendim, sen bana cehenneme gitmemi söylemiştin…
-Eee?
-Gittim. Ama beni içeri almadılar. Bir Kara Müftü varmış, onunla birlikte gelmen lâzım dediler. Onun için geldim.
Lâ havle çeken müftü, gülüşen cemaate katıldı ve en çok gülen de o oldu. Ak Hoca imâmlıkta kaldı.”
BİBLİYOGRAFYA:
Durmuş Ali Gülcan, Geçmiş Yılların Karaman Müftüleri ve Belediye Başkanları, Konya 1996, s. 63-65; Mehmet Ali, Kırboğa, Karaman ve Konya Civarı Hocaları Silinmeyen Simalar, İstanbul 2012, s. 196, 197, 279; Kâmil Uğurlu, Karaman Şehrengizi, Konya 2007, s. 238,239; Hasan Pınarbaşı, Karaman’ın Geçmiş Elli Yılı ve Tanınmış Kişileri, Karaman ?, s. 80-82; http://karamanmuftulugu.gov.tr/tr/Sayfa.asp?islem=2&SayfaNo=42 Erişim Tarihi:03.01.2016.
Uğur ERKÂN.