(1926-2014)
Karamanlı asker, öğretmen, mütefekkir ve şair.
8 Aralık 1926 tarihinde Karaman’da Mansurdede Mahallesi, Göncü Sokak’taki kerpiç bir evde doğdu.
Babası ilmiyle meşhur din âlimi Hafız Yahyâ Efendi, annesi Adviye Hanım idi.
Çocukluğu; babasından ve annesinden dinlediği beyitler, şair olan dayısının okuduğu şiirler ve teyzelerinin resimleri gibi san’at sohbetleri arasında geçti. Onun şiirinin tohumları, bu şekilde atıldı.
10 yaşında babasını kaybetti. Dört kardeşin en büyüğü olması sebebiyle âilesinin sorumluluğunu üzerine aldı. Onlara daha iyi bakabilmek için meslek sahibi olmalıydı.
Gazi Mektebi’nde ilkokula başladı. İlk şiirini, ilkokul üçüncü sınıfta Yerli Malı Haftası münasebetiyle kaleme aldı. “Hiç durmadan tütüyor fabrika bacaları/ Çıkarıyor en güzel, en sağlam yerli malı” dizelerinden oluşan şiirinde 7+7 ölçüsünü yakaladı. İlkokulu 1938 yılında bitirdi.
Şair, dayısından dinlediği âşık tarzı şiirler sayesinde şiirin sesini duymaya ve poetikasını belirleyecek kaynakları küçük yaşta tanımaya başladı. Şiirini oluşturacak çevreyi; Yûnus Emre’yi, Karacaoğlan’ı, Emrah’ı, Nedim’i, Cenap Şahabettin’i ve Yahya Kemâl’i okuyarak şiirinin hem şekil hem içerik boyutunu özümsemeye başladı.
Okul hayatında başarılı idi. Öğretmenleri özellikle şiir ve kompozisyonlarını çok beğendiklerini ifade ediyordu. Karaman Orta Mektebi’nden 1942 yılında mezun oldu.
Öğretmenlik ideali ile Adana’daki öğretmen okuluna gitmek istedi. İmtihânlar için gün sayarken “Marya” şiirinde sözünü ettiği “malarya” gelecek plânlarını alt üst etti. Büyük bir sivrisineğin ısırığından sıtma oldu ve sayıklamalar içinde bir buçuk ay yattı. Öğretmen okuluna giriş imtihânlarını kaçırdı. O yıllarda Karaman’da sadece orta mektep vardı.
Dayısı gibi o da bir kâtiplik işi bulma düşüncesine girdi. Bu sırada beklenmedik bir şey oldu ve Kuleli Askerî Lisesi Konya’ya taşınmıştı. Son gününde yetişerek, Konya’daki imtihâna girdi ve kazandı.
Burada okurken Şair Ümit Yaşar OĞUZCAN ile sınıf arkadaşı idi.
İlk şiiri 1944 yılında “İstanbul” dergisinde yayımlandı. Şiirleri sonraki yıllarda “Çınaraltı”, “Yedigün”, “Şadırvan”, “Türk Yurdu”, “Kubbealtı Akademi Mecmuası”, “Hisar” (rübâîleri), “Çağrı”, “Türk Ocağı”, “Millî Kültür ve Türk Edebiyatı” (sürekli) dergilerinde yer aldı.
1946’da Ankara’da bulunan Kara Harp Okulu’na katıldı. 1948 yılında mezun olup, 1949 yılında “teğmen” olarak yine aynı okulun o sene konulan üçüncü sınıfını okudu.
San’atını besleyen en verimli dönemi Harp Okulu yıllarıdır. Gültekin SÂMANOĞLU, Mustafa Necati KARAER, Numan ESİN, Munis Faik OZANSOY, Orhan Şaik GÖKYAY, Orhon Seyfi ORHON, İlhan GEÇER, Halil SOYUER ve Fuat AZGUR gibi isimlerle bir araya gelerek, edebiyat ve şiir sohbetleri yapma fırsatı buldu. Toplantı mekânı olarak olarak Behçet Kemâl ÇAĞLAR’ın evinde buluştuklarında; “Hancı” şiirini okuma fırsatı buldu.
Okulu bitirdiği 1949 yılında Şadırvan Dergisi’nde “Binbirinci Gece” diğer adıyla “Hancı” şiiri ile dikkatleri üzerine çekti. Daha sonra Çağrı ve Hisar dergilerinde şiirleri peş peşe yayınlandı.
1949’da “Bir Yağmur Başladı” isimli şiir kitabı yayımlandı.
Aynı yıl Karaman’da Ağalar Âilesi’nden Zeliha Hanım’la izdivaç etti.
1950 yılında o zamanlar Çankırı’da bulunan, Piyade Sınıf Okulunu ikmâl etti. Aynı yıl çekilen kur’a ile şark hizmeti yapmak üzere Erzurum’a tayin oldu.
İlk evlâdı olan oğlu Yahya Gündüz’ü burada kucağına aldı. 1952’de üstteğmen rütbesine terfi edip, 1953’te şark hizmetini tamamlamış olarak Ankara’ya tayin edildi.
1953 yılında Ankara Askerî Ekmek Fabrikası İnzibat ve Takım Komutanlığı’na atandı. Bu atama onun için edebiyat dolu bir hayatın başlangıcı oldu.
1955 yılında ikinci çocuğu olan kızı Sahil dünyaya geldi.
Aynı zamanda Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Türkoloji (Türk Dili ve Edebiyatı) Bölümü’ne kayıt yaptırdı.
Şairliğinin, şiiri iyi tanımasının ve eski yazı bilmesinin verdiği avantajla 1957 yılında mezun oldu. Tek isteği edebiyat öğretmenliği yapmaktı.
1958 yılında yüzbaşı rütbesiyle Yedek Subay Okulu Ağır Silâh Bölük Komutanlığı’na tayin oldu. Bir yıl sonra öğretmen ihtiyacı nedeni ile kendi isteğiyle piyade sınıfından öğretmen sınıfına ve kadro icâbı Kara Kuvvetlerinden Deniz Kuvvetlerine transfer edildi.
1959 yılında askerî öğretmen olarak ilk tayin yeri İstanbul-Beylerbeyi’nde bulunan Deniz Astsubay Hazırlama Okulu’nda çalışmaya başladı.
1962 yılında “binbaşı” rütbesine terfi ederek, Heybeliada Deniz Harp Okulu edebiyat öğretmenliğine tayin oldu. Bu görevini kıdemli albaylığının ikinci yılına kadar sürdürdü.
Ayrıca, İstanbul Atatürk Kız Lisesi, Site ve Marmara kolejlerinde geçici görevle edebiyat dersleri okuttu. Bu arada öğretmenlik yaparken edebiyata olan ilgisini somutlaştıracak çalışmalar yapma fırsatı bulmaya başladı. “Marya” ve “Kışlada Bahar” şiirleri ile edebiyat dünyasına adını duyurdu.
1965’te “Deniz Harp Okulu Marşı” eseri, birincilik kazandı. Aynı yıl “Dostlar Başına” adlı bir şiir kitabı büyük ilgi gördü.
1973’te Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı tarafından açılan “50. Yıl Marşı Güfte Yarışması”nda birinci oldu. “Müjdeler var yurdumun toprağına taşına” mısralarıyla başlayan “50. Yıl Marşı”, Necil Kâzım AKSES tarafından bestelendi.
1974 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.
Emekli olduğu yıl Kadıköy Özel Marmara Koleji’nde, ertesi yıl Moran Lisesi’nde birer yıl öğretmenlik yaptı.
1979-1980 öğretim yılında İstanbul Özel Alman Lisesi’ne davet edildi.
1981’de Atatürk’ün yüzüncü doğum yılı nedeniyle açılan “100. Yıl Marşı” ve 1998’de “75. Yıl Marşı” eserleri ile birincilik ödülleri kazandı.
Çok sevdiği İstanbul Özel Alman Lisesi’nde tam 12 yıl öğretmenlik mesleğini icrâ etti. 1991 yılında meslek hayatını noktaladı.
Edebiyatın dışında resim ve hüsn-ü hat ile de iştigal etti. Saz çalıyor ve ney üflüyordu.
1993 yılında seçme şiirleri, on iki yıl öğretmenlik yaptığı İstanbul Özel Alman Lisesi tarafından 125 inci kuruluş yılı etkinlikleri arasında, Almanca çevirileri ile birlikte yayımlandı.
Vefatına kadar tüm hayatını ve çalışmalarını İstanbul Erenköy’de sürdürdü.
Türk edebiyatına katkısı sebebiyle 2000 yılında Fırat Üniversitesi’nce kendisine “fahrî doktorluk” unvanı verildi.
28 Haziran 2011 tarihinde Refikâsı Zeliha Hanım’ı kaybetti. Zeliha Hanım’ı, derin sabır ve sükûtu ile sanat hayatının çileli yıllarını şekvâsız paylaşarak çalışmalarına daima yardımcı olduğundan hayırla yâd etti.
10 Temmuz 2012 yılında da deniz makine subaylığından (deniz binbaşı) emekli oğlu Yahya Gündüz’ü kaybetmenin acısını yaşadı.
Âilesinden geride resim-iş öğretmenliğinden emekli olan kızı Sahil ve torunları Ebru, Tûba ve Alper kaldı.
24 Ağustos 2014 Pazar günü tedavi gördüğü Gülhane Askeri Tıp Akademisi Haydarpaşa Eğitim Hastanesi’nde hayata gözlerini yumdu.
25 Ağustos 2014 Pazartesi günü ikindi namazını müteakiben Üsküdar’daki Büyük Selimiye Câmisi’nde (Selimiye Kışlası içinde) kılınan cenaze namazından sonra son yolculuğuna uğurlandı.
Vasiyeti üzerine 26 Ağustos 2014 Salı günü naaşı memleketi Karaman’da defnedildi.
Halk şiiri geleneğini gününün şartlarıyla bağdaştırarak hece ölçüsüyle, bazen de aruz vezniyle şiirler yazdı. En çok halk şiiri tarzında yazdığı koşmalarla ismini duyurdu. Aruzla yazdığı şiirlerinde Yahya Kemâl-Faruk Nafiz karışımı bir şiiri devam ettirdi.
Hece şiiriyle halk tarzı şiiri ustaca bağdaştırmış, Anadolu’nun ve Anadolu insanının ruhunu duygulu bir şekilde yansıtmıştır. Sıla, aşk, sevgi, hasret, hüzün ve vatan konularını işlemiş; yalın, samimi, rahat ve âhenkli bir söyleyişi ile dikkatleri çekmiştir.
Türkçe’nin inceliklerini yansıtan, duygulu şiirlerinden bazıları Klâsik Türk Müziği tarzında bestelendi. “Hancı”, “Eminem”, “Sen Karşıma Her Özlediğim Anda Çıkarsın”, “Yaz Mevsimidir”, “Aşka Heveslendi Bu Gönlüm” gibi şiirleri Prof. Dr. Alâeddin YAVAŞÇA, Dr. Selahattin İÇLİ, Münir Nurettin SELÇUK, Amir ATEŞ ve Erol SAYAN tarafından bestelendi.
Ayrıca; “Kara Gözlüm Efkârlanma Gül Gayri (1963)”; “Ve Ben Yalnız (1968, Müzik: Selami Andak)”; “Hasret (1970, Müzik: Georges Moustaki; Aranjman: Georges Moustaki-Le Meteque)”; “Hancı (1977, Müzik: Gatson Rolland; Aranjman: Paul Mauriat-Toccata)” bestelenen şiirleri arasındadır.
Genç şairleri destekler, teşvik ederdi. Mütevazi bir kişiliği ve mütebessim bir yüzü ile yeni nesil şairler tarafından “kâmil bir mümin”, “şiirin beyefendisi” ve “derviş bir söz taciri” olarak tanımlandı.
Şiirlerinde kalemine “Elif” ve “Nihâî” mahlaslarını verdi. Geleneğe bağlı, kadim edebiyatımıza yıldızvari mısralar kazandırdı.
Sade Türkçe ile hece vezninin ve aruzun hemen her kalıbını başarılı bir şekilde kullandı. Kendi ifadesiyle şiirlerini “ipe inci dizer gibi işlediğini” belirtmiş, ne söyleyeceğinden ziyade nasıl söyleyeceğini düşünmüş ve cehdî şairler kategorisinde yerini aldı.
Altmış titiz sanat yılı boyunca klâsik rübâî tarzının bütün inceliklerini ve özelliklerini içerebilecek bir olgunluğa kavuşturdu. Yetmişli yıllarda gelişen ilk kümelerini “Hisar” dergisinde yayımladığı rübâîlerini, daha sonra diğerleri ile birlikte çok titiz bir rötuştan geçirerek, dörtlü beşli kümeler hâlinde “Türk Edebiyatı” Dergisi’nde devamlı yayımladı.
Vefatının 10 uncu yıldönümünde rübâîleri “Sabır Sarmaşıkları” ve rübâî dışındaki diğer şiirleri de “Gönüller Kavşağı” adıyla Karaman Valiliği, Saray Se-k-a Sar Vakfı ve Karaman Tanıtım ve Turizm Derneği’nin (KARTAP) dirâyet ve yardımlarıyla ve mânevî evlatları Halil GÖKKAYA’nın ve Faruk GÖKBULUT’un üstün gayret ve çabalarıyla kültür ve edebiyat dünyamıza kazandırılmış oldu.
“Kaybolmayan İzler (Elif/ Klâsik Divân)” ise doğumunun 100 üncü yıldönümünde yayımlanması bekleniyor.
BİBLİYOGRAFYA:
Tekin Aslan, Edebiyatımızda İsimler, Ankara 2005, s. 198-199; Hasan Pınarbaşı, Karaman’ın Geçmiş 50 Yılı ve Tanınmış Kişileri, Karaman 1993, s. 282-283; Rıfat Araz, Bekir Sıtkı Erdoğan’ın “Aşk Yollarında” Adlı Şiirinde Dini Tasavvufi Esintiler, Berceste Dergisi, 2007, sy. 60, s. 14; Bekir Sıtkı Erdoğan, Gönüller Kavşağı (Nihâî), Konya-2024, s. 8-10; Bekir Sıtkı Erdoğan, Sabır Sarmaşıkları (Rübâîler), Konya-2024, s. 12-13; http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/erdogan-bekir-sitki.; http://tdk.gov.tr/wp-content/uploads/2014/10/20141032.pdf.
Uğur ERKÂN.