-Eczâcı Halil Nejad-

Karaman’da eczâne bulunmadığını öğrenen genç adam derin bir düşünceye daldı.

Bu genç Birecik’teki Yeni Eczâne’nin sahibi Halil Nejad Bey’den[1] başkası değildi.

Hayalen 4-5 yıl öncesine gitti. Sık sık İstanbul’a gidiyor, alış-veriş yaptığı eczâ depolarıyla görüşmeler yapıyordu. Bir gün Sirkeci’deki Merkez Eczânesi’nde örgü saçlı ve masum bakışlı kızla karşılaştı. Bu kız eczâne sahibi Ali Rızâ Bey’in (ASLIHAN) yakını Azîze Nâime Hanım[2] idi. Ona ilk görüşte âşık olmuştu.

Onunla izdivaç etmek isteğini âilesine iletti.

Azîze Nâime Hanım, Balkan Harbi’nde şehit olan Veteriner Albay Mehmed Ziyâ Bey ile Fıtnat Hanım’ın üç evlâdından birisi idi ve babasını henüz 40 günlükken kaybetmişti.

Âilesi onun Birecik’e gitmesine razı olmamış, ancak o, “Kerimenizi yakında İstanbul’a getireceğim” diyerek, onları ikna etmişti.

1931 yılında dünya evine girerek Birecik’in yolunu tuttular. Melih Ziyâ[3] adını verdikleri ilk çocukları burada doğar.

Halil Nejad Bey, söz vermesine söz vermiştir ama eczânesini İstanbul’a nakletmek öyle kolay bir şey değildi. Kanunla eczâne sayıları çoktan tahdit [sınırlandırma] edilmişti[4].

Genç adam kafasını kaldırdı. Eczânesini Karaman’a taşırsa İstanbul’a bir adım daha yaklaşmış olacaktı.

Birecik’teki ruhsatlı eczânesini Karaman’a nakli[5] için usulü dairesinde müsaade alması lâzım idi. Bunun için Birecik’teki memurin-i sıhhiyeye mâlûmat verdi.

Resmîküşâdı 1935 Nisanının ahiri olan eczânesinin Karaman’daki adını da yine “Yeni Eczâne” koydu.

Ayrıca, Birecik’te başladığı Akşam Gazetesi muhabirliğini Karaman’da da sürdürdü.

Karamanlılar vitrininde irili ufaklı “Gripin[6]” afişlerinin olduğu, asma gölgesinde yer alan çinko kepenkli bu eczâneye çok sevdiler.

Halil Nejad Bey’e de hürmetkâr davrandılar. O yıllarda öğretmenlere, doktorlara ve eczâcılara daha farklı bir saygı duyuluyordu. Sigara eczânenin dışında söndürülüyor, şapka ele alınıp, ceketin düğmeleri de ilikleniyordu. Hatta ayakkabılar dışarıda çıkarılıp eczâneye öyle giriliyordu[7].

Eczânenin duvarında Ebedî Şef’in ve Halil Nejad Bey’in fotoğrafı ile ruhsatnâmesi asılıydı. Müşteriyi kabul bankosu karşılıyor ve bankonun üzerinde laboratuvardaki eczâcıyı çağırmak için kullanılan bir masa zili duruyordu. Dolaplardaki düzen ve intizam insanı hayran bırakacak seviyedeydi. Bunu ahşap sandalyeler tamamlıyordu. Bankonun arkasındaki tezgâha, yanındaki ahşap parçanın kaldırılmasıyla geçiliyordu.

Eczânede neler yoktu ki: boy boy tunç ve mermer havanlar, bakır ve camdan yapılmış laboratuvar aletleri, karpit ocağı, hassas tartılar, deney tüpleri, rengârenk ilâç şişeleri, tentürler, ekstreler, kırmızı etiketli “şiddetli zehirler” ve yeşil etiketli “hafif zehirler”, pek çok açılmamış ilâç kutusu ve eczâcılık aygıtları…

Âile, ikinci çocuk saadetini Karaman’da 11 Haziran 1935’te yaşadı. Doğan kızlarına “Suna Hacer[8]” adını koydular. Abi Melih Ziyâ’nın 3 yaşını doldurmasına 3 ay kalmıştı.

Halil Nejad Bey, kalfası Mahmut Efendi ile eczâcılık yapmaya ve Karaman’ın şifâ kapısı olmaya devam eder.

Bu arada Karaman Orta Mektebin Direktörü[9] Hilmi Bey, Halil Nejad Bey’in güzel san’atlara olan kabiliyetini bildiğinden ona muallimsizlikten boş geçen müzik ve resim derslerine girmesini rica eder. Halil Nejad Bey de bu ricayı geri çevirmez[10].

Aralık 1935’de 23 Şubat’ta açılacak Karaman Halkevi için Karaman Cumhuriyet Halk Partisi konağında toplanılarak komiteler[11] tespit edilmiştir. Eczâcı Halil Nejad da güzel san’atlar komitesine seçilmiştir. Salon ve sahnenin inşaatı pek yakında ikmal edilecektir. Gençlik bu öz ülkü ve kültür yuvasınının açılmasını sabırsızlıkla beklemektedir.

Orta mektep talebeleri müzik dersinde Halil Nejad Bey’in çaldığı kemanı hayranlıkla dinlerler. Kemanın tellerine dokunan parmağındaki tendür[12] lekesi ve kokusunu da teneffüs ederler.

‘Halil Mıtrıp mı Olacaksın?’

Halil Nejad Bey’in kemana olan ilgisi Urfa’daki çocukluk yıllarına dayanmaktadır. Bununla ilgili hatırasını talebelerine şu şekilde anlatmıştır:

“Evimizin bodrumundan keman çalarken, pederim[13] aşağı indi ve keman çaldığımı gördü. Bunun üzerine ‘Halil mıtrıp[14] mı olacaksın?’ diyerek hiddetlendi ve kemanımı kırdı. Çok üzülmüştüm. Ancak kemanı bırakmadım. Uzun bir aradan sonra tekrar kemanı elimde görünce serbest bıraktı.”

Halil Nejad Bey, eczâcılık tahsiline devam ettiği İstanbul’da bir yandan da konservatuvarın keman bölümünde kısa sürede ustalaştı. Öyleki Şehzâdebaşı’nda bulunan Millî Sinema’da sahne alarak, perde arkasında kemanla fon müziği çalmıştır. Böylelikle harçlığını çıkartmıştır.

Karaman’da iken kulağı İstanbul’dadır. Boşalacak bir eczâne haberini dört gözle beklemektedir.

Beklenen haber 1937 yılının ilk aylarında alışveriş dolayısıyla tanıdığı Mühürdar’daki Şark Merkez Eczâ Deposu’nun sahibi Balatyan Efendi’den gelir. Balatyan Efendi Moda’da satılık bir eczâne olduğunu ona telgrafla bildirir.

Bunun üzerine Halil Nejad Bey fazla düşünmez.

28 Şubat 1937 tarihinde Karaman’daki tek eczânenin kapısına kilit vurulur.

“Doktorların verdikleri reçeteler halkın elinde kalmaktadır. Bazı ilâçlar Diyarıbekirden temin ediliyorsa da ihtiyacı karşılamadığı için halk çok sıkıntı çekmektedir. [15]

1937 yılının Mart ayında, Fâik İskender Bey’in[16] Kızıltoprak’tan Moda’ya naklettiği ve adını Moda Eczânesi olarak değiştirdiği eczâneyi, içindeki tüm malzemesiyle birlikte devralır.

Karamanlıların imdadına Devlet Demir Yolları’nda memur olan Eczâcı Saffet Bey’e (OR) yetişir. “Merkez Eczanesi[17]” tabelası asılır. Saffet Bey de 16 Nisan 1937 günü eczânesinin resmîküşadını yapar. Böylelikle Karamanlının eczâne çilesi sona erer[18].

Halil Nejad Bey devraldığı eczânenin adını Karaman’daki eczânesinin hatırası olarak Moda Eczânesi ile birleştirerek Yeni-Moda Eczânesi koyar.

Sözünü yerine getirmiştir getirmesine. Ancak 1938’de geçirdiği talihsiz bir kazanın yol açtığı komplikasyonlarla boğuşmaya başladı. Bu arada II. Dünya Savaşı başladı ve ikinci kez askere çağrıldı. Terhisinden sonra eczâneyi 1,5 yıl daha çalıştırabildi ve 11 Kasım 1943’de genç denecek yaşta hayata veda etti.

Her Yönüyle San’atçıydı

Halil Nejad Bey, eczâcılığın san’at olduğu, hekimin yazdığı reçetenin, eczâcının laboratuvarında ilaca dönüştüğü dönemin emektarıdır. Hekim hastasına, onun bünyesine ve vaziyetine göre ilâç yazardı, eczâcılar da ona göre hazırlardı. Daha çok havan çalışırdı[19].

Halil Nejad Bey eczânesinin laboratuvarında Karamanlılar için antiseptik gargaralar, mantar için pomat, nasır için likit ya da merhemler hazırladı[20].

Artık günümüzde her şey değişti, hazıra döndü. Terkipleri yazan da, yapan da kalmadı.

Velhasıl Halil Nejad Bey san’atıyla hem karnını doyurdu, hem ruhunu.

Uğur ERKÂN.

________________________________________________________________________

[1] Halil Nejad SEZER [5 Ağustos 1315 (17 Ağustos 1899), Urfa-11 Kasım 1943, İstanbul] Türk eczâcı. Darülfünun Tıp Fakültesi Eczâcılık Şubesi’nden mezun oldu. Dört kardeşi arasında okuyan tek çocuktur. 1928 yılında Urfa’nın Birecik kazasına gelerek burada “Yeni” adını verdiği eczânesini açmıştır (Dağ Mustafa, “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Urfa’nın İlk Eczâneleri ve Sağlık Personeli”, Şehir ve İrfan, 2017-5, s. 93, 94, 97,98)

[2] Azîze Nâime SEZER [2 Mart 1328 (15 Mart 1912)-27 Nisan 2003]. Halil Nejad Bey vefat ettiğinde, büyük oğlu Melih Ziyâ 11 yaşında, küçük kızı Suna Hacer ise 8 yaşındadır. Tek geçim kaynağı eczâneye sahip çıktı. Çocuklarına hem analık hem babalık yaptı. Bu nedenle eczacılık eğitimi alarak en kısa sürede eczaneyi devralacak olan çocuk, ailenin büyük oğlu olan Melih Ziyâ’dan başkası değildir.

[3] Melih Ziyâ SEZER (2 Eylül 1932, Birecik Urfa-29 Haziran 2022, İstanbul), Türk eczâcı. İstanbul’un Moda semtindeki 1902 tarihli Yeni Moda Eczânesi’ni babasından devralarak 75 yıldan fazla eczâcılık yapmıştır.

[4] 24 Ocak 1927 tarihinde kabul edilen ve 6 Temmuz 1927 tarihinde yürürlüğe giren 964 sayılı “Eczâcılar ve Eczâneler Hakkında Kanun”a göre; bir mahalde bulunan eczânelerin adedinin o mahallin nüfusuna göre tespit olunacağı (madde: 18) ve her on bin nüfusa kadar bir eczâne açılabileceği (madde: 19) kayıt altına alınmıştır. (Resmî Ceride: 6 Şubat 1927 Pazar-Sayı: 558, s. 5). Tahditle beraber halkın her türlü ilâç ihtiyacını o günkü tıbbın gerektirdiği şekilde sağlayabilecek, gerekli donanımın bulunduğu eczâneler ortaya çıkmış, eczâcılık sanayinin gelişmiş, ilâç fiyatlarının mutedil seviyede stabilize edilmiş, eczâcıların biraz daha refaha nail olması ile daha itinalı çalışmışlar, eczânelerinde şayan-ı itimat ve san’ata vakıf yardımcılar bulundurmuşlar ve ayrıca tahditten sonra yapılan ilâçlar hakkında en ufak bir şikâyet dahi olmamıştır (Baytok Turhan. Türk Eczâcılık Tarihi, Kısaltılmış 2. Baskıya Hazırlayan: Afife Mat, İstanbul Üniversitesi Yayınları, No: 3358, İstanbul 2001).

[5] “HALİL NEJAD Eczanesini, Birecikten Karaman’a nakletmiştir.” (Akşam Gazetesi: 29 Nisan 1935, Sy. 5935, s. 15; 30 Nisan 1935, Sy. 5936, s. 16).

[6] Eczâcı Necip AKAR [1320 (1904)-1957], tarafından 1931 yılında terkip edilmiş, başta grip etkilerini gidermede olmak üzere, nezle, soğuk algınlığı, romatizma ve çeşitli ağrılar için her zaman hızlı etkisi ve geniş spektrumu sayesinde geçmişten günümüze bu tanımla gelmiştir.

[7] “Zaman Her Şeyi Değiştiriyor (Eczâcı Melih Ziya SEZER)” Denge, Sayı: 35/2013-2 (Nisan, Mayıs, Haziran), s. 19).

[8] Evlenerek, “BABAN” soyadını almıştır.

[9] Resmî makam ve dairelerin adlarına katî şekli verilmiştir: Müdür: Direktör… (“Resmî makam ve daire adları”, Akşam Gazetesi, 8 Temmuz 1935, Sayı: 6005, s. 2.

[10] Karaman Orta Mektebi’n müzik ve resim derslerine girdiğine dair belgeler, oğlu Melih Ziyâ’nın şahsî arşivinde bulunmaktadır.

[11] “Dil, tarih, edebiyat: Öğretmen Cemal. Spor: Mahkeme üyesi Nazım. Temsil Öğretmen İsa. Sosyal yardım: Emin. Halk dersleri: Orta okul direktörü Hilmi. Kütüphane, neşriyat: M. Kahraman. Köycüler: Noter Mustafa. Müze, sergi: Mehmed.” (Karaman’da Halkevi Çalışıyor”, Akşam Gazetesi, 21 Aralık 1935, Sayı: 6171, s. 6).

[12] Tentürdiyot çözeltisi, antiseptik ve dezenfektan etkili bir preperattır. Kuvvetli bakterisid etkiye sahip olduğundan çok sık kullanılır. İyot ve sodyum klorür havanda toz haline getirilir ve etanol ilave edilerek çözülür. İstenilen hacme arıtılmış su ile tamamlanır. İyodun tahriş edici özelliği nedeniyle laboratuvar ortamında çift katlı tülbentten süzülerek ışıktan etkilenmeyecek şekilde ambalajlanırdı. (Bozkır A., Karataş A., Hasçiçek C., Canefe K., Kılıçarslan M., Tarımcı N., ve ark. Farmasötik Teknoloji Deneysel Uygulama Kitabı. Ankara Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Teknoloji AD., Ankara-2013,21-5).

[13] Babasının adı Dedeoğullarından Hacı Hamadi olup, zirâat ile iştigal etmiştir. (Dağ, Mustafa, a.g.m., s. 97)

[14] Mıtrıp: Müzikle ilgilenen kişilere Urfa’da verilen isimdir. (Dağ, Mustafa, a.g.m., s. 97)

[15] “Karaman Eczanesi Kapandı”, Akşam Gazetesi, 28 Mart 1937, Sy. 6623, s. 6.

[16] Fâik İskender GÖKSEL [1296 (1880)-1937] Türk eczâcı. 1317 (1901) Eczâcılık Okulu mezunu. 1318’de (1902) ilk eczânesini Kızıltoprak’ta “Eczâne-i Saadet” adıyla açıyor. 1928’de çıkan Tahdit Kanunu gereği Kızıltoprak’daki iki eczâneden birinin kapanması gerektiğinden, eczâne Moda’ya “Eczâne-i Faik İskender” olarak taşınıyor. Harf inkılâbıyla birlikte adı da “Moda Eczânesi” olarak değişiyor.

[17] Torunu Refet Sertaç KAYSERİLİOĞLU’yla yapılan mülâkat (18 Aralık 2022)

[18] “Karaman Eczanesi Açıldı”, Akşam Gazetesi, 16 Nisan 1937, Sy. 6642, s. 7.

[19] Doktorlar reçete yazarlar, ilâçlar eczânelerde imal edilir, reçete kayıt defterlerine bu formüller kaydedilirdi. Eczânesini devralan oğlu Melih Ziyâ Bey’de eczânesindeki laboratuvarda geleneksel yöntemlerle ilâç hazırlamayı sürdürdü. (Paköz, Aslıhan Ece (1 Ocak 2021). “Anılar Aracılığıyla Kentin İnşası: Yeni-Moda Eczânesi”)

[20] 1937-1945 yılları arasında Adonyl isimli, ruhsatı 1938’de alınmış bir de müstahzar olan Adonyl, uykusuzluk, iç sıkıntısı, hiddet ve çarpıntıya karşı geliştirilen formülü halk arasında oldukça tutulmuştur. Ancak ne yazık ki antispazmodik, hipnotik ve sedatif etkili Adonil’e ait basılı reklamlar olmasına karşın, bir ilaca ait bir örnek bulunmamaktadır. (DİNÇ Gülten, “Tarihten Gelen Bir Eczâne; Yeni-Moda Eczânesi”, Yeni Tıp Tarihi Araştırmaları/N History Med Stud, 2013;19, s. 31).