“İllüstrasyonlar san’atçıların konuyu ele aldığı dönemin belgeleri olarak önemlidirler.” tespitini yapar Semih Usta.[1]
“Kaybolan, bozulan ve unutulan pek çok eski mekânın, tarihteki önemli kişilerin ve olayların zihnimizde canlanan görüntüleri, illüstratörlerin yaptıkları eserlerle yeniden hayat bulur tıpkı minyatürlerde olduğu gibi. Örneğin Yûnus Emre’yi düşündüğümüzde Münif Fehim’in[2] çizdiği ince, uzun boyunlu, zarif bir kişilik gelir gözümüzün önüne.” der.[3]
Portre; resim, fotoğraf, heykel ve benzeri san’at türlerinde bir kişinin yüzünün ve yüz ifadesinin tasvir edilmesi ile teşkil edilen eserdir. Bu eserlerin amacı, kişinin görünüşünü, kişiliğini ve hâlet-i rûhiyesini aksettirmektir.
İslâm’ın ilk yıllarında putperest anlayışa bağlı olarak kutsal unsurlar sunan resim ve heykele karşı ciddî ve haklı bir muhalefet mevcuttu. Bu muhalefet san’at anlamında resim ve heykele değil; bizzat resim ve heykelin ibadet maksadıyla kullanılmasına idi.
Yüce Allah, Âdem Aleyhisselam’ın dileği[4] üzerine bazı Peygamberlerin suretlerini Cennet ipeklerinden kumaşlara çıkarttırıp Âdem Aleyhisselam’a indirmişti. Bunlar Âdem Aleyhisselam’ın güneşin battığı yerin yanındaki mahzeninde saklı bulunuyordu. Zülkarneyn Aleyhisselam onları mahzenden çıkarıp, Danyal Aleyhisselam’a vermiş. Danyal Aleyhisselam da onları ipek kumaşlara geçirmiş, çizmişti. Âdem Aleyhisselam’dan Muhammed Aleyhisselam’a kadar olan Peygamberlerden bir kısmına ait bulunan bu resimler kraldan krala geçe geçe Kayser Herakliüs’a kadar gelip erişmiş, o da Hz. Ebû Bekir’in İstanbul’a giden elçilerine sandığından birer birer çıkarıp, göstermiş İslâm elçileri Peygamberimizin resmiyle karşılaşınca ağlamışlardır.[5]
Mu’ineddîn Süleyman Pervâne Kayseri’de Selçuklu idaresinde görevlidir. Eşi Gürcü Hatun da onun yanına gidecektir; ama Mevlânâ’ya olan manevî bağlılığından dolayı Konya’dan ayrılmak istemez. Ayrılık kederini azaltmak için bir çare düşünür ve sarayın ressamı olan Aynü’d-Devle-i Rûmî’yi birkaç memur ile beraber Mevlânâ’nın portresini çizmek için ona gönderir. Mevlânâ da kendinin resmedilmesine müsaade eder.[6]
***
Neşriyat dünyamızda Yûnus Emre tasvirlerinin izini birlikte sürelim.
Yûnus Emre’nin tespit edilebilen ilk temsilî portresi, 1929 yılında Vakit Gazetesi’nde[7] yayımlanır. Bir gün evveli Yûnus Emre ihtifali [anma töreni] fevkalâde parlak ve samimî bir şekilde icra olunmuştur. Halk Bilgisi Derneği[8] bu ihtifali tertip etmekle, gençliğin ruhunda Yûnus Emre’ye beslenen derin ve samimî iştiyakın coşkun tezahürüne vesile hazırlamıştır.
Vakit, bu haberi birinci sayfasından duyururken, Münif Fehim’in çizimini “şairi bu şekilde düşünüyor” ifadesiyle takdim etmiştir.
Yıllar yılları kovalar.
1933’de Burhan ÜMİT’in neşrettiği, “Yunüs Emre Divanı”[9], adlı kitabın kapağında sadece bitki deseni yer alır.
1934’de Burhan TOPRAK’ın, “Yunus Emre”, kitabının kapağını Bedri Rahmi EYUBOĞLU’nun deseni süslemiştir.
1940 yılında Yedigün dergisinde[10] İbrahim Alâettin GÖVSA’nın[11] kaleme aldığı “50 Türk Büyüğü” yazı dizisi neşredilmeye başlanır. Yazı dizisini süsleyen tablolar Münif Fehim’in fırçasından çıkmıştır. GÖVSA bunları, orijinal birer san’at eseri olarak takdim eder.
1953’de Ahmed Adnan SAYGUN’un, “Yunus Emre (Soli, Koro ve Orkestra için) Oratoryo, Op. 26”[12] kitabında herhangi bir çizim ve desen yer almamıştır.
1965’te Karaman Kız Sanat Enstitüsü Resim Öğretmeni Ayten PİLTEN Hanım bir Yunus Emre portresi[13] çizer. Kendi çiziminden önce Yûnus portresine rastlamadığını ifade etmektedir. Ancak Çizim format olarak Münif Fehim’in 1940’da “50 Türk Büyüğü” için çizdiği portre ile aynıdır.
1967’de neşredilen “Tam ve Tekmil Yunus Emre Divanı”[14], kitabının kapağının merkezinde kaligrafi çalışması yer almış ve bitki deseniyle çepeçevre sarılmıştır.
1971’de Cumhuriyet Gazetesi’nde Nezih İZMİRLİLEROĞLU’nun çizdiği bambaşka bir Yûnus Emre Portresi[15] yer alır. Aynı yıl yayımlanan Abdülbaki GÖLPINARLI’nın, “Yunus Emre’den Seçmeler (Baha Matbaası, İstanbul 1971)”, kitabının kapağını şerit halinde kilim deseni süslemiştir.
1978’de Ethem ÇALIŞKAN da Yûnus Emre’yi tasvir[16] eder.
1979’da Nimet ARZIK’ın hazırladığı Fransızca-Türkçe Yunus Emre Kitabı’nda kalp deseni içinde kitabın ismi yazılmıştır.
1987’de Yunus Emre: Th Wandering Fool, Sufi Poems of aThirteenth-century Turkisch Dervish Translated from the Turkish by Edouard Roditi isimli kitabın kapağında yer alan desen Abidin DİNO’ya aittir.
Yûnus Emre Münif Fehim tarafından renklendirilerek tekrar çizilmiştir. Günümüzde yaygın şekilde kullanımda olan Yûnus Emre portresi, işte bu çizimdir. 200 Türk lirasının[17] arka yüzünde yer alan Yûnus Emre’nin portresi Ressam Münif Fehim’in çalışmasından yararlanılarak tasarlanmıştır.[18]
***
Yûnus tasviratlarındaki mesele şu:
Çirkin ve pejmurde bir hâlde resmetmek.
O’nu “miskîn[19] Yûnus” ifadesinden hareketle bu şekilde tasvir etme kolaylığından vazgeçmeliyiz. Yûnus’un bu sıfatı kullanış şekli; gerçek zenginin Cenâbıhak olduğunu ve kendisinin O’na karşı mutlak bir acz ve ihtiyaç içinde bulunduğunu bilmesi hâlidir. Zira o bunu bilen bir gönül eridir. Yûnus Emre bir mutasavvıftır. Zira dervişin sermayesi miskînliktir.
Madem onun sureti maziden tevarüs etmemiş, san’atkârlarımız kendi idrak ve düşünce mahsullerini bize Koca Yûnus diye dayatmasınlar.
O daimi bir vecd ve tefekkür hâlinde kalsın. Yûnus tadında kalsın. Batınındaki güzellikleri zahirine aksetmiş biri olarak.
Koca Yûnus, XIII. asrın tezyini anlayışına müsait Süheyl Hoca’nın asistanı ile birlikte çizdiği minyatür[20] tadında resmedilsin.
***
Sadece Yûnus mu?
Barbaros Hayrettin Paşa’yı bizzat gören Nakkaş Nigârî’nin[21], minyatürü elimizde olmasına rağmen Beşiktaş’ta dikilen Hayrettin Paşa’nın heykeli buna benzememektedir.[22]
XVIII. asrın ünlü ressamlarından Jean Baptist van Mour[23], İbrahim Paşa’nın[24] birkaç tane resmini yaptığı halde bu gün Nevşehir’deki paşanın heykeli bu resimlerle uzaktan yakından alâkası bulunmamaktadır.[25]
Hele Sultan Muhammed Alparslan. Sakal tıraşı olmuş, çengel bıyıklı birisi mi? Oysa o;iri yarı (uzun boylu), uzun sakallı, taht üzerinde çok heybetli ve azametli biriydi. Tahtın önüne gelen her elçiye korku salar, onu gören herkes heybetinden ürkerdi. Başına uzun külâh [başlık] giyen Sultan Alparslan’ın sakalının ucu ile külâhının ucu arasındaki mesafe aşağı yukarı bir metre civarındaydı. Öyle ki, ok atarken sakalını düğümlerdi. [26]
Bir Ertuğrul Gazi’nin büstü[27] var ki. “Diriliş Ertuğrul” dizisinin başrol oyuncusu Engin Altan DÜZYATAN’ın büstü. Aynı oyuncu şimdilerde “Barbaros Kardeşler” dizisinde boy gösteriyor(!)
Biraz ciddiyet lâzım değil mi?
Uğur ERKÂN
__________________________________________________________________________
[1] BALCIOĞLU, Semih (1928–2006). Türk karikatürist. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nin grafik bölümünü bitirdi. 49 ödül kazandı ve Gabrova Mizah Evi’nin yaptığı oylama sonucu dünyanın en iyi 106 çizerinden birisi seçildi. Türkiye’de üç boyutlu ilk karikatürü gerçekleştirdi, 19 kitap yayımladı, 67 kişisel sergi açtı ve Tolentino, Gabrovo, Basel ve Varşova’daki karikatür müzelerinde eserleri yer aldı. 1998 yılında Kültür Bakanlığı’nca “devlet sanatçısı” unvanı verildi. 2002’de Mimar Sinan Üniversitesi tarafından “fahrî doktora” unvanı verildi.
[2] Münif Fehim ÖZERMAN [1315 (1899)-1983] Sanâyi-i Nefîse Mektebi’nde okudu. İllüstratör olarak, bir dönemin matbuat hayatında etkili oldu. Resimlerinde özellikle târihî konuları, İstanbul’un yakın dönem hayatını işledi.
[3] BALCIOĞLU, Semih, “Münif Fehim” Grafik Tasarım, Sayı: 12, İstanbul 2007, s. 38.
[4] “Âdem Aleyhisselam zürriyetinden [çocuklarından] gelecek Peygamberleri görmeyi Rabbi’nden dilemiş…” (KÖKSAL, Mustafa Âsım, Peygamberler Tarihi, İstanbul 1998, s. 222)
[5] KÖKSAL, Mustafa Âsım, a.g.e., s. 26.
[6] Mevlânâ’ya ait sayısı yirmiyi bulan bu resimler günümüze ulaşmamıştır. (ARBAŞ Hamit, “Mevlânâ ve Resim: Gürcü Hatun’un Kayseri Yolculuğu ve Ressam Aynü’d-Devle-i Rûmî”, Erdem, 2009, Sayı: 54, s. 112)
[7] “Büyük halk şaiiri Yunus Emre -Vakt ın san’atkâr ressamı Münif Fehim, şairi böyle düşünüyor-“(Vakit Gazetesi, 16 Nisan 1929 tarihli nüshası, s. 1)
[8] Türk sosyolog, akademisyen ve fikir adamı Ziyâeddin Fahri’nin [Ord. Prof. Dr., FINDIKOĞLU, 1317 (1901)-1974] öncülüğünde 1 Kasım 1927’de kurulmuştur. Derneğin amacı Türk folklor (halk hayatı, halk hekimliği, halk inançları ve âdetleri, halk musikisi, halk oyunları ve dansları, halk edebiyatı ürünleri, halk tiyatrosu, halk sanat ve zanaatları, çocuk oyunları, halk eğlenceleri) çalışmalarını bilimsel bir zemine oturtmaya çalışmaktır.
[9] Muallim Ahmet Halit Kitaphanesi, İstanbul 1933.
[10] 15 Mart 1933 yılında okuyucuyla buluşan dergi, kendisini “Çarşamba Günleri Çıkar, Her Şeyden Bahseder, Haftalık Halk ve Aile Mecmuası’’ olarak takdim etmiştir. İlk Sahibi ve Umumi Neşriyat Müdürü Sadri Etem [ERDEM, 1314 (1898)-1943] idi. 264. sayısından itibaren sahibi ve genel yayın müdürü Süleyman Sedat SİMAVİ [1312 (1896)-1953] oldu. Renkli kapak olarak çıkan ve zaman zaman elli bini geçen tirajıyla dergi; sinemadan san’ata, edebiyattan magazine, siyasetten spora kadar çok geniş bir alana hitap etmiştir.
[11] GÖVSA, İbrahim Alâettin [1305 (1889)-1949]; Türk yazar, şair, eğitimci, mizahçı ve siyasetçi. Türk çocuk edebiyatının öncülerindendir. Türkiye’de psikoloji ve pedagoji çalışmalarının henüz çok yeni olduğu bir dönemde bu konularda eserler verdi. Asıl biyografi ve ansiklopedi alanlarında kalıcı hizmetler yaptı. TBMM III. dönem Sivas, IV. dönem Sinop, VI. ve VII. dönem İstanbul milletvekilliği yaptı.
[12] Millî Eğitim Basımevi, İstanbul 1953.
[13] Akşam Gazetesi’nin, 26 Mayıs 1965 tarihli nüshasında bu portreden bahsedilir. Kendisiyle yapılan röportajda çizim sürecinin bir rüyaya bağlanmasına içerlediğinden bahsetmiştir. (https://www.kartap.org/blog/soylesi-ilk-yunus-emre-portresi)
[14] İstanbul Maarif Kitaphanesi, İstanbul 1967.
[15] Cumhuriyet Gazetesi, 15 Eylül 1971 tarihli nüshası, s. 6.
[16] Milliyet Türk Büyükleri Ansiklopedisi, Milliyet Gazetesi Yayınları, İstanbul 1978, s. 38.
[17] 9 uncu Emisyon Grubunu oluşturan TL banknotlar; 1 Ocak 2009 tarihinde tedavüle çıkarılmıştır.
[18] Portrenin solunda; “Yunus Emre’nin dizelerinde yer verdiği gül motifi, barışı, kardeşliği ve tasavvufta dervişin ruhunu simgeleyen güvercin motifi, ‘SEVELİM SEVİLELİM’ sözü ve Eskişehir Mihalıççık’taki anıt mezarının görüntüsüne” yer verilmiştir. (http://www3.tcmb.gov.tr/tlkampanya/download/Turk_Lirasi_Tanitim_Toplantisi.pdf)
[19] Miskîn, sıfat ve isim olarak Arapça “sukūn–sükûnet”ten neşet etmiştir (hareketsiz durmak; çok fakir, düşkün olmak)” Kelime Farsça’ya ve Hintçe’ye, ayrıca Avrupa dillerine de geçmiştir. Aşırı derecede tembel, uyuşuk, mıymıntı (kimse), âciz, zavallı (kimse), tepki gösterilecek yerlerde tepkisiz kalan, mücâdele ve teşebbüs yeteneği olmayan, pısırık (kimse), dînen zekât verilecek derecede yoksul, muhtaç (kimse), cüzam hastalığına tutulmuş kimse manalarına gelmektedir. Ayrıca “miskin miskin” ifadesinden uyuşuk bir halde, tembel tembel olma hâli anlatılmaktadır. Halk ağzında “miskînler tekkesi”nden, cüzamlıların topluca yaşadığı binâ veya yer, “miskînhâne”den işsiz güçsüz kimselerin toplanıp tembel tembel oturdukları yer, “miskînâne”den uyuşuk ve tembel bir kimseye yakışacak biçimde, tembelce ve “miskînce”den uyuşuk bir biçimde, tembel tembel manaları anlaşılmaktadır. (Kubbealtı Lûgatı)
[20] Minyatürün alt sol cihetinde: “Yunus Emre Hz.”, alt sağ cihetinde ise “Dr. A. Süheyl Ünver ve Belma” notu bulunmaktadır (ÜNVER Süheyl, 733 No.lu Karaman Defteri, s. 186). 1960 yılların başında Tıp Tarihi Enstitüsü’nde Ord. Prof. Dr. Ahmet Süheyl ÜNVER [1314 (1898)-1986] ile Belma TANYERİ birlikte çalışmışlardır. Bu minyatür; Hürriyet Gösteri Dergisi’nin Mart 1981 tarihli 4 üncü sayısının kapağında renklendirilmiş hâliyle yer almıştır.
[21] [?-980 (1573)] Asıl adı Haydar’dır. Galatalı olup, babası Satranç-bâz Arap’tır. Kendisi hem nakkaş hem şair hem de denizcidir. Hoşsohbet ve neşeli bir kimse olduğu için, pek çok mecliste rağbet görmüş, hatta II. Selim Han’ın sohbet arkadaşı dahi olmuştur. Kanunî Sultân Süleymân Han’a da nedim oldu.
[22] UZLUK, Faruk Nafiz, “Karamanoğlu Mehmet Bey’in Heykeli”, Türk Yurdu Dergisi, Haziran-Temmuz 1961, Sayı: 297, s. 27.
[23] Jean Baptiste van Mour (1671-1737); Flaman asıllı Fransız ressam. 1699’da Fransız elçisi Marquis de Ferriol’un maiyetinde İstanbul’a geldi. Osmanlı elçi kabul törenlerini ve Lâle Devri İstanbul’unu bütün ayrıntılarıyla resmetmiştir. Kral XIV. Louis tarafından “Kral’ın Şark’taki hususî ressamı” unvanını aldı. Sanatçı ömrünün sonuna kadar İstanbul’da kaldı.
[24] Nevşehirli Damat İbrahim Paşa [1070 (1660)- 1143 (1730)]; III. Ahmed Han’ın saltanatında, 13 yıl sadrazamlık yapmıştır. İsmi Lâle Devri ve Nevşehir ile özdeşleşmiştir. III. Ahmed Han’ın kerimesi Fatma Sultan’la 1129’da (1717) nikâhlanarak damat olmuştur.
[25] UZLUK, F. Nafiz, a.g.m., s. 27.
[26] PİYADEOĞLU, Cihan, “Selçuklu Sultanı Alparslan”, Malazgirt Zaferi Bin Yıllık Miras, Haz: Mustafa Alican, Kronik Kitap, İstanbul 2018, s. 76.
[27] Ordu Büyükşehir Belediyesi tarafından “Türk Tarihinin Önemli Şahsiyetlerini Anma Projesi” kapsamında Osmanlı ve Türk tarihine damga vuran kişilerin büstleri yaptırılmıştır.