Ayasofya Camii’nin imamlık kadrosunun[1] boşaldığını öğrenince içinde tarif edilmeyen bir şeyler hissetti.

Aynı hisleri imtihânda sorulan suâllere, cevap verirken de hissetti.

Kendisine tebliğ edilen 4 Nisan 1988 tarihli ve 7163 sayılı atama kararnâmesini eline aldığında, ilim için köyünden çıktığı o günleri gözlerinin önüne geldi.

O artık Ayasofya’nın imamıydı.[2]

“Camiyi göreceksin ama giremeyeceksin” dediler.

Etrafında dolaşacaksın ama içinde namaz kılamayacaksın” dediler.

Ayasofya’yı görüyordu ama içine giremiyordu. Ulu mâbedin imamıydı ama mihrabı ona yasaktı. Eminönü camilerinde halka vaazü nâsihatlarde bulunmaya devam etti.

Aslında mahzun olan Ayasofya değil, ümmetin kendisiydi.

“Otuz milyonduk o zaman. Kırk, elli, altmış milyon olduk hasret çeken sayısını çoğalttık, hasret çeken sayısınca yüreklerimizde hasretimiz arttı. Üniversite yılları boyunca her okuldan yiğit delikanlılarımız ‘Zincirler kırılacak, Ayasofya açılacak‘ sloganıyla[3] yürüdüler. Ayasofya’nın anahtarının Parlamentoda olduğuna karar verdiler ve oraya koştular. Gidenden hiç hayırlı haber gelmedi.”

3 yıl sonra 1 Şubat 1991 tarihinde bir umut ışığı doğdu.

Olsun, caminin dışı olsun.

Olsun, küçük bir alan olsun.

Yüz metrekarelik bir yer ibadete açıldı.

Ama hasret devam ediyordu.

Halkın hasretine dünya Müslümanlarının hasreti de eklendi.

16 Mayıs 1991 tarihinde ise Ayasofya’daki vazifesinden ayrıldı.

***

Müjde gelmişti.[4]

Tarifsiz hisler:

Suçsuz yere yıllarca hapis yatan ama haklılığın verdiği güçle zalimlere boyun eğmeyen yiğidin serbest bırakılırken kelepçesinin çözülmesi gibi geldi Ayasofya’nın kapılarını bütün dünya Müslümanlarının namaz kılmasına açılması.”

Yağmur bekleyen toprak gibi, rüzgâr bekleyen bayrak gibi…”

Kaçırılan çocuğuna kavuşan ana gibiyiz. Kurşun geçirmez cam arkasında tutsak iki sevgilinin hasret ateşiyle camı eritip kavuşmuş gibiyiz. Suya kavuşan toprak gibiyiz. Leylasını bulan Mecnun gibiyiz. Esaret zincirini kıran yiğit gibiyiz. Görüyorduk ama giremiyorduk. Kucak açıyorduk fakat kavuşamıyorduk. Minareler ezana kavuştu, mihrap imama kavuştu. Yağmur bekleyen toprak gibi, rüzgâr bekleyen bayrak gibi, süvari bekleyen kısrak gibi bekledik.”

Emeği geçen herkese teşekkür:

İsmail Kandemir’den[5]  Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a kadar Türkiye’de ve tüm dünyada Cami olarak açılması için çalışan, dua eden, açılışını duyunca yüreğinde sevinç meltemleri esen herkesten Allah razı olsun, iki dünyalarını güzelleştirsin.”

Âmîn…

Uğur ERKÂN.

___________________________________________________________________________

[1] Ayasofya Camii, 1 Şubat 1935 tarihinde müze olarak ibadete kapatıldı. Üç imamı, yedi müezzini, 10 hizmetlisi diğer camilere dağıtıldı. Yalnız bir imamla bir müezzinlik kadrosu bırakıldı. Akabinde 27 Ağustos 1951 tarihli, 18698 sayılı yazıyla Diyanet Riyâseti Reisi Eyüp Sabri Hayırlıoğlu, müezzinlik kadrosunu kaldırdı ancak imamlık kadrosu aralıksız devam etti.

www.trthaber.com/haber/gundem/ayasofyanin-eski-imami-yagmur-bekleyen-toprak-gibi-ruzgar-bekleyen-bayrak-gibi-bekledik-500911.html (12 Temmuz 2020).

[2] Mahmut Toptaş, 1947 yılında Göcer köyünde doğdu. İlkokulu köyünde okudu. Öğretmeni bu çocuk zayi olmasın diye babasını ikna ederek Köy enstitüleri imtihanına sokmak için Karaman’a getirdiğinde bir camiye öğle namazı kılmak için girdiler. Müezzin Ahmet Efendi babasıyla hoşbeşten sonra geliş sebebini öğrenince, Köy enstitülerinin İslâm’a aykırı işler yaptığını söyleyerek, babasını vazgeçirdi. Babası elinden tuttuğu gibi imtihana sokmadan köye götürdü.

İlkokulu bitirdiği 1959 yılının yazında köyünde Mahmut Karaköse’den Kur’an-ı Kerîm okumasını öğrendi. Akçaalan köyünde Mehmet Çakırlar ve Necati Öğüt hocalardan Arapça dersleri aldı. Daha sonra Karaman’a gelerek Arapça öğrenimi devam etti. İmam-Hatip okulunu hariçten imtihanlarla bitirdi. 1967 yılında Bucakkışla nâhiyesinde imamlık yaptı. O yılın Temmuz ayında Jandarma eri olarak Silvan, Van, Hakkâri ve Beytüşşebab’da 24 ay askerlik yaptı. Hakkari’de iken kaleme aldığı “Elli Bir Nolu Hudut Taşı Aslanları” adlı tiyatro eseri, Alay Komutanı Albay İbrahim Baskın’ın izni ile bir gece subay ve erlere, bir gece de Hakkâri halkına sahneledi. 

Askerlik dönüşü Karaman’da “Uyanış” gazetesini çıkarmaya başladı. (1969). 1973 yılında resmî imamlık görevinden istifa ederek Fransa’ya gitti. Bir buçuk yıl çalıştıktan sonra Ereğli ilçesine “murakıb” olarak atandı. Daha sonra “Konya Yüksek İslâm Enstitüsünü” kazandı.  Buradan 1979 yılında mezun oldu. İmtihanla 1980 yılında Mut’a vaiz olarak atandı. Aynı yıl Haseki Eğitim Merkezi’nin imtihanına katıldı ve Ocak 1981 yılında Arapça bölümünde eğitime başladı. İki yıllık eğitim sona erince Balıkesir’in Edremit ilçesine vaiz olarak atandı (1983). Sözlü ve yazılı yayıncılığa devam ederken, Ayasofya Camii’nin imamlık kadrosunun boşaldığını öğrendi. İmtihana katıldı, kazandı fakat cami kapalı olduğu için vaiz olarak istihdam edildi. 1991 yılında caminin küçük bir bölümü ibadete açıldı. İki ay görev yaptı. Bir müddet daha imamlık yaptıktan sonra 1995 yılında İstanbul Merkez Vaizliğine atandı. Aynı zamanda fetva dairesinde de vazife yaptı. Ocak 1999 yılında emekli oldu. (Mehmet Ali Kırboğa, Karaman ve Konya Civarı Hocaları Silinmeyen Simalar, İstanbul 2012, s. 248, 249).

[3] Papa VI. Paul Temmuz 1967’de Türkiye’yi ziyareti sırasında Ayasofya’da aniden diz çökerek dua edince tepki olarak Ayasofya Camii’nin açılması mitingleri başladı. Ardından 150 kadar Millî Türk Talebe Birliği (MTTB) mensubu genç yasakları dinlemeyerek Ayasofya’da namaz kıldı ve 1970’li yıllarda “Zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın” sloganı caddelerde yankılandı.

[4] İstanbul İli, Fatih İlçesinde bulunan Ayasofya Camii’nin müzeye çevrilmesi hakkındaki 24/11/1934 tarihli ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 2/7/2020 tarihli ve E: 2016/1615, K: 2020/2595 sayılı Kararı ile iptal edildi.

Ayasofya’nın Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilerek ibadete açılmasına ilişkin Cumhurbaşkanı Kararı; 10 Temmuz 2020 tarihli Resmî Gazete’nin 31181. Mükerrer sayısında yayımlandı.

[5] Danıştay’a “Ayasofya davası”nı açan Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği Başkanı. Trabzon Fatih Eğitim Enstitüsü mezunu olan İsmail Kandemir, Fatih Sultan Mehmet Han’ın hayatını okuduktan sonra da onun vakıflarına sahip çıkmak ve ihya etmek için çalışmalara başladığını anlatıyor. Kandemir, Ayasofya için 26 yıldır mücadele veriyordu.