Biri İstanbul Liman Şirketi[1] Meclisi İdare âzâsından Avukat Osman Necati Bey[2], diğeri İstanbul Vilâyeti Mektupçusu[3] Osman Nuri Bey[4].
Yûnus Emre’nin kabrinin yeri hususunda iddiaları ile günümüze kadar süren Karaman-Eskişehir çekişmesinin otuzlu yıllardaki temsilcileri.
Asrın umdesi “Milliyettir” mottosuyla yayın hayatının 7 nci senesini yaşayan gazete[5]; 3 üncü sayfasında “Yunus Emre’nin Mezarı Karamanda mı, Sakarya kenarında mı?” diye bir sual sorar.[6]
Bu sual Karaman’ı heyecanlandırmaya yeter.
“Yunus Emre’nin kabrinin memleketin muhtelif yerlerinde olduğunu söyliyenler, ötedenberi, çoktur. İstanbul Vilâyeti Mektupçusu Osman Bey de Yunus Emre’nin mezarının Eskişehir ile Ankara arasında Sarıköy[7] istasyonunun pek yakınında[8] olduğunu söylemiştir. İstanbul Liman Şirketi Meclisi İdare azasından avukat Osman Necati Bey, vaktile Karaman kasabasında mahkeme ve bilâhare Belediye Reisliğinde bulunmuştur. Osman Necati Bey, Yunus Emre kabrinin Karaman kasabasında olduğunu iddia etmektedir. Dün kendisile görüşen bir muharririmize Osman Necati Bey demiştir ki:
‘-1332 (1916) senesinde Karaman kasabasındaydım. O zaman Aka Gündüz Bey[9] refiki [arkadaşı] olan muharrir Hüseyin Bey[10] merhum da orada bulunuyordu. Bu zevatla birlikte tetkikat ve tahkikat yaptık. Bu tetkikat neticesinde Yunus Emre’nin kabrinin Karamanda olduğunu tespit ettik. Türbesi de vardır…’”
Bir gün sonra yayınlanan Cumhuriyet gazetesi ise aynı habere “Yunus Emre Nerede Yatıyor?” sualiyle yer verir “Şehir ve memleket haberleri” sayfasında. Altı muhtelif rivâyetin birbirini nakzettiğinden bahsedecektir:[11]
“Meşhur şairimiz Yunus Emre’nin mezarının nerede bulunduğu hâlâ kat’iyetle tesbit edilememiş ve bu hususta memleketimiz tarihçilerinin müteaddit münakaşaları da olmuştur.
Millî zevkin pek nadir mümessillerinden sayılan Emre’nin mezarı profesör Köprülüzade Mehmet Fuat Beyin[12] tetkiklerinde dört yerde olması muhtemel şeklinde olarak tesbit edilmiştir:
1- Bursa’da Çelebi Sultan Mehmet ile Emir Sultan arasındaki “Şebli” mahallesinde tarikati sadiyeden Abdürrezak dergâhında. Bu dergâhta Yunus Emre, Aşık Yunus ile Abdürrezak namına 3 mezar ve bir de kitabe mevcuttur.
2- Kula ve Salihli kazaları arasında “Emre” atlı yetmiş küsur haneli bir köyde kâgir bir türbede. Burada Yunus Taptuk Emre ile evlât ve ahfadı kapı eşiği önünde yatmaktadır. Mezar taşının üzerinde kitabe yoktur. Yalnız ufak bir balta resmi mahkûktür.
3- Erzurum’a bir buçuk saat mesafede kâin “Palandöven” silsilesi eteğinde şarktan Erzurum ovasına nazır “Dutçu” karyesinde “Taptuk Emre” ve “Yunus Emre” nin türbeleri vardır. Buraları duvarlarla mahfuz ve kalın odun parmaklıkla mücehhezdir. Bu türbelerin arazisi Alibaba dergâhına vakfedilmiştir ve Dutçu kariyesinde her zamandan sonra Emre’nin ruhuna fatiha ithaf edilmektedir.
4- Bursa’lı Şeyh İsmail Hakkı’nın rivayetine göre Yunus Emre ve Taptuk Emre’nin ve şeyhi Sinan Efendinin kabirleri bir kubbe altında Keçiburnu kasabası yakınında bulunmaktadır.
Bu dört muhtelif mahal tesbit edildikten sonra bundan bir müddet evvel İstanbul Vilâyeti mektupçusu Osman Bey de Yunus Emre’nin mezarının Eskişehir ile Ankara arasında Sarıköy istasyonu civarında bulunduğunu bildirmişti. Şimdi de İstanbul Liman şirketi meclisi idare azasından sabık Karaman mahkeme ve belediye reisi Osman Necati Bey Yunus Emre’nin mezarının Karaman kasabasında olduğunu, hatta kendisi orada memuriyette iken 1916 senesinde Aka Gündüz ve refiki merhum Hüseyin Beylerle birlikte yapılan tahkikat neticesinde Emre’nin kabrinin orada olduğunu tesbit ettiğini söylemektedir.”
Yûnus Emre’yi Karaman haricinde aramak mı?
“Kirişçi Baba Câmii’nde Yunus Emrem hazretleri merkadi [kabri] Türkîce tasavvufâne ebyât [beyitler] eş’ar [şiirler] ilâhiyatı meşhuru âfâktır.”[13]
“Karaman’ın Kirişçi Baba Mahallesi’nde vaki Kirişçi nam-ı diğerle Yunus Emre Câmi-i Şerifi ve Zâviyesi olup, evkafı mülhaktan câmii ve zâviye mevcut ve mamurdur. Cami-i şerif derununda eşya-yı mübarekeden lahye-i saadet bulunduğu ittisalinde [bitişiğinde] ufacık bir hücre durumunda Yunus Emre ve Tabduk Emre kabr-i mübarekleri olarak müslümine ziyaretgâh ve istişfâ [şifâ] olduğu görülmektedir.”[14]
Osman Necati Bey’in zamanın önemli muharrirlerini Karaman’a davet ederek tetkikat ve tahkikat yaptırması onun ileri görüşlülüğünü göstermektedir.
Karaman onu unutsa da, o Karaman’ı unutmamıştır. Yûnus Emre’nin Karaman’da olduğunu tespit etmiştir.
Elimizdeki deliller vesikalar çok sağlamdır. Gerisi havanda su döğmek olur.
Uğur ERKÂN.
__________________________________________________________________________________________________________
[1] İstanbul Limanı 26 Temmuz 1925 yılında millîleştirildi. İstanbul Liman İşleri İnhisarı T.A.Ş. kuruldu ve bu şirket gemilere tatlı su verme, kömür verme, ticari eşyanın tahmil ve tahliyesi, kılavuzluk, dalgıçlık ve tahlisiye işlerini devraldı. İstanbul Rıhtım Dok ve Antrepo Şirketi ile İstanbul Liman İşleri İnhisarı T.A.Ş. kendi bünyesinde bulunan işleri 1934 yılı sonuna kadar yürüttü. 1933 senesinde her iki teşekkül hükûmet tarafından satın alınarak Maliye Bakanlığına bağlı yeni kurulan İstanbul Liman İşleri Müdürlüğüne devredildi. (BORATAV, Korkut, “Türkiye’de Devletçilik” Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, C. II, s. 415).
[2] Osman Necati Bey hakkında fazla bir bilgiye ulaşamadık. Hukuk eğitimi aldığı, Karaman’da mahkeme ve bilâhare Belediye Reisliği vazifesinde bulunduğu ve İstanbul Liman Şirketi Meclisi İdare âzâsı iken avukatlık yaptığı anlaşılmaktadır.
[3] Osmanlı taşra idaresinde 26 Teşrinievvel 1280 (7 Kasım 1864) Vilâyet Nizamnamesi ile vilâyet ve diğer resmî dâirelerin yazı işlerini yönetmekle görevli olan yüksek dereceli memurluk olarak ihdas edilen mektupçuluk; 10 Haziran 1949 tarih ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun yürürlüğe girdiği yıla kadar 85 yıl devam etmiştir. Bu kanun ile mektupçuluk tarihe karışmıştır. Mektupçuların vazifeleri bu kanunla vali muavinleri ile il idare şube başkanlarına verilmiştir. (Resmî Gazete, 18 Haziran 1949, Sayı: 7236, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu, Geçici 3. madde, s. 16434).
[4] Osman Nuri ERGİN [1299 (1883)-1961]; Türk kültür tarihçisi. Malatyalı bir çiftçi ailesinin evlâdı olarak dünyaya geldi. Dârüşşafaka’dan mezun olduğu yıl İstanbul Şehremaneti’nde memuriyete başladı. 1901-1904 yılları arasında arkadaşı Ebül‘ulâ Mardin ile birlikte medrese derslerine devam etti. 1904’te girdiği İstanbul Dârülfünunu Edebiyat Fakültesi’ni birincilikle bitirdi. İstanbul Şehremaneti’nde başkâtiplik, mümeyyizlik, şube müdürlüğü ve belediye mektupçuluğu vazifelerinde bulundu. Daha sonra İstanbul Vilâyet mektupçuluğuna geçti. 46 yıllık memuriyet hayatı boyunca öğretmenlik, muharrirlik, kütüphanecilik ve matbaacılık alanlarında önemli hizmetler verdi. (TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul-1995, Cilt: 11, s. 297-298).
[5] Nushası 5 kuruşa satılan gazetenin Sahibi ve Başmuharriri Siirt Meb’usu Mahmut [Nedim SOYDAN, 1299 (1883)-1936)], Umumî Neşriyat ve Yazı Müdürü Etem İzzet Bey’dir [BENİCE, 1319 (1903)–1967].
[6] Milliyet Gazetesi, 16 Kânûnusânî (Ocak) 1933 Pazartesi, Sayı: 2492, s. 3.
[7] Saru/Sarıköy, 18 Mart 1946 tarihinde Adahisar ile birlikte Mihalıççık’a bağlandı. 10 Nisan 1951 tarihinde ise ismi “Yunusemre” olarak değiştirildi. Bir dönem belde belediyesi teşkilâtı olan mahalle 2014 yılında kapatıldı. Hâlen Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, Mihalıççık İlçe Belediye sınırları dahilinde mahalle statüsündedir. Eskişehir’e 100 km, Mihalıçcık’a 22 km uzaklıktadır. (Anadolu Üniversitesi Eğitim, Sağlık ve Bilimsel Araştırma Çalışmaları Vakfı, Dorylaion’dan Eskişehir’e, Eskişehir-1991, s.163; https://www.mihaliccik.bel.tr/mihaliccik/mahallelerimiz/yunusemre.html Erişim tarihi: 15.05.2021).
[8] Demiryolu hattının, Yûnus Emre’ye izâfe edilen mezarının yakınından geçmesi nedeniyle 1946’da yeni bir mezar ve anıt çeşme yapılmaya başlandı ve 1949’da buraya taşındı. 1964’te başlayan son mezar yeri inşaatı 1970’te bitirildi ve tekrar taşındı. Bu anıt mezarın bulunduğu yere 1982’de bir kültür evi, cami ve şadırvan eklendi. Aynı zamanda buraya Yûnus Emre’nin bir de heykeli konuldu. Kültür Evinde kurulan müzede ise Yûnus Emre’yi tanıtan kitaplar, Yûnus Emre’nin dörtlüklerini içeren levhalar sergilenmektedir. Burada Yûnus Emre’ye izâfe edilen ilk mezarından arta kalan mimarî parçalar ile bazı etnoğrafik eserler de bulunmaktadır. (http://www.eskisehir.gov.tr/yunus-emre Erişim tarihi: 15.05.2021).
[9] Aka GÜNDÜZ [1302 (1886)-1958]; Türk yazar, gazeteci ve siyasetçi. Asıl adı Hüseyin Avni FİNCİ’dir. Rizeli Fincioğullarından Binbaşı İbrahim Kadri Bey’in oğludur. Askerlik, hukuk ve sanat öğrenimi gördü. Yazılarında “Muallim, Avni, Serkengebin Efendi, Enis Avni ve Enis Saffet” takma isimlerini kullandı. TBMM IV. (Ara Seçim), V. ve VI. Dönem Ankara Milletvekilliği yaptı. Millî Edebiyat akımı yazarlarından olup, sade Türkçeyi savunmuştur. Birçok eseri sinemaya uyarlanmıştır. Eserlerinde genellikle romantik bir hava sezilir. İstanbul’da gazetecilik yaptı.
[10] Bu muharrir Hüseyin Bey, Türk gazeteci, yazar, çevirmen, siyaset adamı Hüseyin Cahit Yalçın [1291 (1875)-1957] değildir. Hüseyin bey hakkında bir bilgiye ulaşamadık. “Refiki” ifadesinden başka bir gazetenin muharriri olmalıdır.
[11] Cumhuriyet Gazetesi, 17 Kânûnusânî (Ocak) 1933 Salı, Sayı: 3126, s. 2.
[12] Ord. Prof. Dr. Mehmed Fuad KÖPRÜLÜ [1306 (1890)-1966]; Türk edebiyatı tarihçiliğinin ilmî kurucusu, Türkoloji’de yeni ufuklar açmış ilim otoritesi, edip, yazar, siyaset ve devlet adamı. Yûnus Emre’yi, hakkında o zamana kadar yazılmış olanların hepsinden çok daha ciddi ve daha ileri boyutta ele aldı. (“Tercüme-i Hâl: Yûnus Emre”, Türk Yurdu, yıl: 2, nr. 19, 27 Haziran 1329 (10 Temmuz 1913), s. 612-621; “Türk Edebiyatı Tarihi: Yûnus Emre-Âsârı”, a.g.e., yıl: 3, nr. 3, 17 Teşrînievvel 1329 (30 Ekim 1913), s. 922-930) Türkolojinin vazgeçilmez bir klasiği olan “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar (İstanbul 1919)” adlı eserinde; Ahmed Yesevî’nin temsil ettiği Orta Asya Türk tasavvufunun Anadolu’da Yûnus Emre ile devam ettiği tezi üzerine kurgulamıştır. (TDV İslâm Ansiklopedisi, Ankara-2003, Cilt: 28, s. 471-486).
[13] Maarif Vekâleti, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, Anadolu, Suriye, Hicaz (1671-1672), İstanbul-1935, c. IX, s. 315.
[14] 1330 (1914) yılı Konya Vilâyeti Salnâmesi, s. 538.