-Otuzlu Yıllar-

Karaman, geçmişte seyyahların uğrak yeri olmuştur. Bu seyyahların ayak izlerini daha sonra muharrirler [gazeteci] takip etmiştir.

936 baharının ortalarında, orta yaşına merdiven dayamış bir muharririn yolu Karaman’a düşer.[1]

Karaman ki, o yıllarda rakımı bin 24 metre, mesâhası [yüzölçümü] 4 bin 750 kilometre ve nüfusu 57 bin 440 iken merkezde yedi sekiz bin kişi yaşıyan bir kazâ [ilçe].[2]

Tan[3] muharririn fötr şapkasının altında sevimli bir yüzü ve son derece tatlı bir dili[4] vardı. Türkiye radyolarından yükselen ilk spor naklen yayınında “Alo Alo… Burası Taksim Stadyomu, karşınızda Sait Çelebi…” diyen sesin sahibiydi.

***

Treni Karaman istasyonuna[5] yaklaşırken sapsarı bahar çiçekleriyle süslenmiş tarlalarda sürü sürü koyunları gördü. Lüzumlu lüzumsuz her yerde söylenen o darbımesel [atasözü] aklına geldi.

Karaman’ın koyunu, sonra çıkar oyunu.

Sürüyle Karaman koyunu görmüştü.

Karaman, hem dağı, hem de ovası bulunan bir Türk yurdu idi. Bu yurdun ova kısmında koyun ve dağ taraflarında da keçi yetiştiriliyordu. Karaman koyunları, Karaman’da koyunculuğa verilen ehemmiyet ve bu istek ihtisastan dolayı çok almış yürümüştü. Karaman koyunlarının bol yünü, etindeki lezzet, kilosundaki fazlalık daima nazar dikkati celbediyordu. Bu, eskiden daha çok gözleri çekecek bir halde imiş.

Fakat o “oyunlarına henüz tesadüf etmedim.” diyecekti.

Bir darbımesel haline gelen bu söz nereden çıkmıştı?

Karaman, Osmanlı ve Türk tarihindeki ehemmiyetli yerine zıd olarak en az tanınan mıntakalardan biridir. Fakat Türkiye’nin hiçbir köşe ve bucağı yoktur ki “Karaman’ın koyunu, sonra çıkar oyunu” sözü birkaç milyon kere tekrar edilmiş, kulaktan kulağa geçmiş bulunmasın.

Bunu bazıları Karamanlıların duruşuna inanılmaması icab ettiği, bazıları da Karamanlıların sabırlı ve mütehammil insan olduklarını, binaenaleyh onun son kararına itibar edileceği şeklinde telâkki eylemişler.

Karamanoğulları ile Osmanoğulları çarpışırken her seferinde mağlub olurlarmış. Bu mağlubiyet Karamanlıları yıldırmamış. Her fırsatta yeniden ayaklanmışlar. Karamanoğullarının İkinci Mehmed’i, yeni bir fırsatta kaldırdığı başının da ezildiğini görünce âdet olduğu veçhile gene kaçmış. Kaçmış amma teması kesmek de istemiyormuş. Onun için aracılar bulmuş, Osmanlı ordusuna yollamış, dehalet eylediğini bildirmiş. Bunun üzerine Karamanoğlu İkinci Mehmed’e and içmek, andlaşmak düşmüş. İkinci Mehmed karargâhı heyeti ile beraber Osmanlı ordusunun karargâhına gitmiş. Orada bir daha Osmanlılara karşı çıkmıyacağına, Osmanlıların her emrine en muti bir köle gibi itaat eyliyeceğine yemin etmiş, affa uğramış. Osmanlı umumî karargâhından ayrılmışlar. Yolda kendi adamlarile öteden beriden konuşarak yerine gelmiş. Yerinde sedirin üstüne çıkar çıkmaz adam çıkarıp uçurmuş ve gülerek:

Osmanlılara söz verip yemin ettim. Dedim ki bu can bu tende olacak size karşı gelmeğe kalmıyacağıma, her emrinize köle, kul olacağıma vallahi… Bu can bu tende oldukça size karşı gelirsem karılarım haramım olsun ve haram süt emmiş fahişeler gibi kalsın…” dedim.

Bu can diyerek, elimi göğsüme koyduğum vakit elimin altındaki bu güvercin vardı. İşte o can, şimdi tenden çıktı. Yeminim kalmamıştır. Osmanlılar düşmanımızdır. Düşmanla dost geçinemeyiz. Varın, hazırlanın…

O vakit Karamanoğlu ikinci Mehmed’in Süleyman adındaki İncilisi de orada imiş. İkinci Mehmed sözünü bitirdikten sonra bu, «Karaman’ın koyunu, sonra çıkar oyunu…» demiş. Bu söz de Karaman oğlu İkinci Mehmed’in pek hoşuna gitmiş. O gün, bugün bu söz tekrarlanıp, dururmuş.

İkinci olarak ta şöyle söylüyorlar:

Karaman oğulları büyük bir düğün tertib etmişler. Bu düğüne komşu ellerin beyleri de davet edilmiş. Davetli beylerden birinin öldürülmesi düşünüldüğü için bu davet vesileden ibaretmiş. Fakat Karamanoğlu, bu düğünün ziyafetinde sofraya kuzu kızartmaları, kuzu dolmaları yerine oğlak kızartma ve dolmaları çıkartmış.

Kuzu dolması bekliyenler ortada oğlak dolmalarını görünce sormuşlar:

-Kuzu, koyun yok mu idi?..

Düğün sahibi Karamanoğlu cevab vermiş:

-Hele âfiyetle yiyin. Oyunu çıkacak…

Bu oyunu çıkacak sözü, civar il beylerinden Karamanoğullarile arası açık olanları kuşkulandırmış. Sofradan kalkmış, apteshaneye gidiyor gibi ayrılmış. Doğruca ahıra inip atını çıkartarak dörtnalla uzaklaşmaya başlamış. Yolunda, Karaman’a doğru gelen birini görünce Karamanoğluna haber yollamış.

Bereket versin oğlak dolmaları Karamanoğlunun kancıklığını[6] açığa vurdurdu. Ona haber it: ‘Karaman’ın koyunu, sonra çıkar oyunu.’ O koyunlarını toplasın. Bende oyunlarımla gelip ona göstereceğim.’[7]

***

Trenden indi. Şehre varmak için[8], iki sıra kavak ağaçlarının gizlediği uzun bir yola[9] koyuldu. Daha sonraki yıllarda aynı yoldan geçen bir muallime hanım[10], kavakların bağrında umulmadık gizli emeller sakladığından ve sesiyle en uzak ümitleri ruha fısıldadığından bahsedecekti.

Daha kapısının eşiğinde bir tarafta harap olmuş bir tarih[11]  yatıyordu. Beş on adım ilerledikten sonra, düzgün bir cami gözümüze ilişti:

Aktekke.[12]

Fakat, yan sokaklara sapar sapmaz bütün o kıymetli eserlerin[13] üzerinde leyleklerin yuva kurduğunu[14] gördü.

Bereket, geçenlerde müze müdürü[15] gelmiş, bir ocak halinde duran Karaman oğullarına ait bir mihrapla[16] imaret kapısını[17] ve Karaman oğulları türbesinin üzerlerine çinkodan birer çardak o koydurmuş. Belki de ilerde bütün bütün kurtulması için tedbirler almış.”

Şehri gezdiren arkadaşı eliyle işaret etti:

— Burası Hatunya Medresesidir.[18]

Kapının deliklerinden medresenin içini görmeğe çalıştı. Çıkarılan işlemeli mermer taşlara acayip bir vaziyet verilmiş[19], yıkılmak üzere bulunan bir kenarın altına, kolonlar dikilmişti:[20]

— Burayı müze[21] yapacaklarından, içerde geçenlerde ufak bir tamirat yaptılar.

Demek gördüğü temizlik bunun eseri imiş.

Arkadaşı devam etti:

— Bundan birkaç gün evvel bu kapının eşiğinde bir cinayet[22] oldu, şu önde akan su için Bursalı Hacı Mehmed’in oğlu, Ali’nin kafasına kürek indirdi. Yaralı ağır olduğundan şimdi Konya Hastanesi’nde[23] yatıyor.

Medresenin önünde akan birkaç karış genişliğindeki su yüzünden cinayet. Bu suda istifade için iki taraf kendi yerlerine gitmesini arzu ediyor ve geceleyin … bozmak istiyorlarmış. Hâdisenin yegâne sebebi bu imiş!

Hakikaten, bütün Konyada herkes susuzluktan müşteki. Hele bu sene kış görmedikleri için hiç kimsenin çenesini bıçak açmıyor[24], herkes yağmura duacı.[25]

            Geçenlerde hükümet namına birkaç mühendis gelerek ovada su bulmak için tetkikat yapmışlar.[26] Neticede birkaç yerde su bulunduğu anlaşılmış…[27] Şimdi herkes bu işin sonunu bekliyor.”[28]

***

Karaman’ın en beğendiği tarafı, yolları oldu. Bu kazânın her tarafı temiz ve muntazam idi. Yeni bina hemen yok gibi şehrin her tarafı tarihin bıraktığı hatıralarla dolu idi. Kaymakamlık binasının önünde yapılan Cumhuriyet parkı pek yakında açılmak üzere hazırlanıyordu.[29]

Kenar sokaklarda Karamanlı çocuklar uzun sırıklara binmiş ve ayni ayar bir şarkı tutturmuşlar. Tahterevalli oynuyorlardı.

Şehir nisbeten sessiz idi.[30] Kahve merakı[31] burada da fazla idi…

Akşam olduğu vakit civardaki ovalara dağılmış sürüler çıngıraklarını sallıya sallıya şehire dönüyorlardı. Kasabanın bütün kalabalığı yarım saat içinde ortadan kayboluyordu.

Garipler için, otele dönmeden başka yapacak bir şey yoktu. “Halbuki otelde de vakit geçmez ki.. Sıra sıra gezdiğim birçok kazalarda, hattâ vilâyet merkezlerinde bile yolcu için temiz yatacak bir odaya kavuşmak en büyük bahtiyarlıktır.” diyecekti.

Bu husustaki görüşlerini şu şekilde sıraladı:

“Belediye bütçelerini, hiçbir zaman sarsılmıyacak bir teşebbüs her şehirde otellerin, hanların bir iki yatağını temiz bulundurmaları imkân pek âlâ temin edebilir. Dolaştığım yerlerin ekserisinde, nakli mekân oluyormuş gibi yataklar taşınıyor, örtüler temizleniyor. Demek, bu işi gezgincilerden evvel de yapmak mümkün… Yalnız belediyeler bu masrafsız faaliyeti görmemek için biribirleri ile rekabetteler.”

Sabah uykusunu dışarıdaki bağrışlar böldü. Yattığı hanın önünde upuzun bir pazar kurulmuştu.

Meğer bu eski âdetmiş… Hanın ortasında her sabah pazar kurulur ve köylerden gelen satıcılar bütün mallarını burada satıp giderlermiş.”

Bu alım satım işini, bir sandalye üzerinde bir saat kadar dosya doya seyretti:

“Her şey taze.. Bu pazarın içinde ucuzluk kuvvet gösteriyor. Tavuktan henüz kurtulmuş yedi, sekiz yumurta beş kuruşa, bütün parası metelikle[32] konuşuluyor, piliç, tavuk bizim İstanbul’daki bir tabak fiyatına. Ete fazla rağbet yok. Sebzelere gelince, bizdeki kilo fiyatları buranın kantarları ile bile ölçülemez.

Mevsiminde çok güzel olan üzümünü methede ede bitiremiyorlar fakat köyler çok uzak olduğu şehire masraflı geliyormuş.[33] Karaman’ın bulguru[34] da pek meşhurmuş. Fakat ben bulgur sevmediğim için bu kısımda fazla durmuyorum herkesin ağzında tekrarlanan bu kelimeyi mümkün olduğu kadar kısa keserek başkalarına geçiyorum.”

Sait Tevfik Bey, mektup satırlarına bu şekilde son veriyor.

Sait Tevfik Bey’in Karaman Ziyaretinin Anlattıkları

Tan Gazetesi’nde yayımlanan Memleket Mektupları, İstanbullu bir muharririn taşraya ait salt gözlemlerini aksettirmektedir. Otuzlu yıllarda Karaman’ın vaziyeti bakımından önemli bilgiler taşımaktadır.

  1. Karaman’a seyahat etmek için tren yolunu tercih etmiştir.
  2. Treni Karaman’a yaklaşırkensapsarı bahar çiçekleriyle süslenmiş tarlalarda sürü sürü Karaman koyunlarını görmüştür.
  3. Lüzumlu lüzumsuz her yerde söylenen “Karaman’ın koyunu, sonra çıkar oyunu” şeklinde darbımesel [atasözü] olan bu söz onun da aklına gelmiştir.
  4. Şehre varmak için iki sıra kavak ağaçlarının gizlediği uzun bir yol olan I. İstasyon Caddesi dikkatini çekmiştir.
  5. Daha kapısının eşiğinde bir tarafta harap olmuş bir tarih yattığı tespitinde bulunmuştur.  Düzgün bir cami olarak ifade ettiği Aktekke Camii gözüne ilişmiştir. Fakat, yan sokaklara sapar sapmaz bütün o kıymetli eserlerin üzerinde leyleklerin yuva kurduğunu görmüştür. Müze müdürünün bir ocak halinde duran tarihi eserlerin üzerlerine çinkodan birer çardak koydurmak suretiyle tedbir aldığı gözünden kaçmamıştır. Hatuniye Medresesi perişan haldedir. Kapının deliklerinden medresenin içini görmeğe çalışmış, çıkarılan işlemeli mermer taşlara acayip bir vaziyet verildiğinden ve yıkılmak üzere bulunan bir kenarın altına, kolonlar dikildiğinden bahsetmiştir. Burasının müze yapılacağından, içerde ufak bir tamirat yapıldığını görmüştür.
  6. Medresenin önünde akan birkaç karış genişliğindeki su yüzünden işlenen cinayetten ürpermiştir. Herkes susuzluktan müştekidir. Bu sene kış görmedikleri için hiç kimsenin çenesini bıçak açmamaktadır, herkes yağmura duacıdır. Geçenlerde hükümet namına birkaç mühendis gelerek ovada su bulmak için tetkikat yapmışlar. Neticede birkaç yerde su bulunduğu anlaşılmış. Şimdi herkes bu işin sonunu beklemektedir.
  7. Karaman’ın en beğendiği tarafının, yolları olduğunu kaydetmiştir. Karaman’ın her tarafı temiz ve muntazam görmüştür. Yeni bina hemen yok gibidir. Şehrin her tarafı tarihin bıraktığı hatıralarla doludur. Kaymakamlık binasının önünde yapılan Cumhuriyet parkının pek yakında açılmak üzere hazırlandığından bahsetmiştir.
  8. Kenar sokaklarda Karamanlı çocukların uzun sırıklara binmiş tahterevalli oynadıklarını belirtmiştir.
  9. Şehir nispeten sessizliği dikkatini çekmiştir. Akşam olduğu vakit civardaki ovalara dağılmış sürülerin çıngıraklarını sallıya sallıya döndüklerini ve kasabanın bütün kalabalığının yarım saat içinde ortadan kaybolduğunu ifade etmiştir. Ayrıca Karamanlıların kahve merakının fazla olduğu gözünden kaçmamıştır.
  10. Karaman’da misafirler için otel bulunmamaktadır. Kendisi bir handa konaklamıştır. Yatağın başka yerden nakledilmesi ve bu esnada temiz çarşafların değiştirilmesini eksiklik olarak görmüştür.
  11. Hanın ortasında eskiden beri her sabah bir pazar kurulmaktadır. Köylerden gelen satıcılar bütün mallarını burada değerlendirmektedirler. Pazarın içindeki tazelik ve mebzuliyet [ucuzluk] dikkatini çekmiştir. Sebze, tavuk yumurtası ve piliç fiyatlarını İstanbul ile kıyaslamıştır. Yedi sekiz yumurtanın beş kuruşa, sütün fiyatının metelikle konuşulduğunu not etmiştir. Mevsiminde çok güzel olan üzümün methede ede bitirilemediğini fakat köyler çok uzak olduğu Karaman’a masraflı geldiğini ve Karaman’ın bulgurunun da pek meşhur olduğunu belirtmeden geçmemiştir.

Karaman, tarihindeki ehemmiyetine tezad olarak en az tanınan mıntakalardan biri olmuştur. Bunda yılların ihmalkârlığının elbette payı vardır. Büyük ve geniş coğrafyanın mirasını taşımak zorunda kalmıştır.

Buradan anlaşılmaktadır ki, Karaman’ın gerek zirâî potansiyeli gerekse asar-ı atikesine İstanbul matbûâtı bîgane kalmamıştır.

Eskiden Karaman’a 12 kapıdan girilirdi. Otuzlu yıllarda halk bu kapıların yedisinin adını biliyordu.[35] Bugün ise hiç birisini bilen yok.

________________________________________________________________________________________________________________

[1] ÇELEBİ, Sait “Memleket Mektupları”, Tan Gazetesi, 14 Mayıs 1936 tarihli nüshası, s. 6

[2] Gazete metninde; “metre”, “metro” şeklinde yazılmıştır. “Tarihî şehir: Karaman”, Zaman Gazetesi, 24 Ekim 1934 tarihli nüshası, s. 4.

[3] Kendisini “Siyasal Gündelik Gazete” olarak tanıtan Tan Gazetesi, 1935’te İş Bankası tarafından kuruldu. Zarar etmeye başladığı için Banka tarafından 1936 yılında satışa çıkarıldı. Ahmet Emin YALMAN, Zekeriya SERTEL ve Halil Lütfi DÖRDÜNCÜ tarafından satın alındı. 1 Ağustos 1936’dan itibaren yeni şekliyle yayınlanmaya başladı ve yayın hayatına 1945 yılına kadar devam etti. Gazetede, Burhan FELEK başta olmak üzere Eşref ŞEFİK, Sait ÇELEBİ, Ulvi Ziya YENAL’ın makaleleri sıklıkla yer almıştır. (TOPUZ, Hıfzı; II. Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi, Remzi Kitabevi, 2. Basım, İstanbul, Kasım 2003 s. 163; BAYRAK, M. Orhan; Türkiye’de Gazeteler ve Dergiler Sözlüğü (1831-1993), Küll Yayınları, 1. Basım, İstanbul, Nisan 1994, s. 133)

[4] Çelebîzâde Said Tevfik Bey [ÇELEBİ, 1313 (1897)-1953]; sporcu, gazeteci-yazar. Askeri tıbbiyenin son sınıfında ayrıldı. Çok sevdiği futbola Fenerbahçe’de başladı ve Türkiye’nin de ilk maç ve spor spikeri oldu. 1922 yılında, Taksim Stadı’nı kiralayarak, resmî olmayan ama, şehirde yaşayan farklı milletleri spor sahasında buluşturan “İstanbul Olimpiyat Oyunları” organizasyonunun serdüzenleyicisi oldu. Ayrıca neşrettiği “Spor Âlemi (1919-1929) isimli dergi ile Osmanlı ve Türkiye’nin de ilk spor içerikli basın-yayın organını faaliyete geçirdi. Millî güreşçi Yaşar ERKAN’ın [1328 (1912)-1986], 1936 yılında Berlin’de olimpiyat şampiyonu olup, kürsüye çıktığı anı anlatırken gözyaşlarına engel olamamıştı. Sporla uzaktan yakından ilgisi bulunmayanlar bile onu radyolarının başında ilgiyle dinlerdi. Maç anlatımını hoş hikâyelerle bezeyen, bu arada saha içi kadar, tribünlerle de ilgilenip, rastladığı tanıdık simalardan ve onlarla ilgili hoş anılardan bahseden Sait Çelebi’yi herkes dudaklarından eksik olmayan bir tebessümle dinlerdi. Sevimli spiker, devre aralarında futbolcuları, müsabakalardan önce veya sonra güreşçileri, boksörleri, atletleri yaka mikrofonunun başına çağırır ve kendileriyle sohbet ederdi. Güreş sporunu halka ısındıran zat-ı alileridir. Millî Piyango çekilişlerini radyodan öyle ballandıra ballandıra anlatırdı.

(İKİLER, Rahmi, “Radyoda Spor Yayıncılığı”, Radyovizyon Dergisi, Temmuz 2009, Sayı: 1, s. 40; https://fenerbahcetarihi.org/2020/04/sari-lacivert-mikrofon/, Erişim tarihi: 18.07.2021)

[5] “Konyanın 102 nci kilometresinde tren, çok zarif parkların kucağına rastlanmış büyük bir istasyonun önünde durur…” (“Tarihî şehir: Karaman”, Zaman Gazetesi, 24 Ekim 1934 tarihli nüshası, s. 4)

[6] Eski Türkçe’de kançıklık (kökü belli değildir). Sıfat ve ismi mecazî olarak; hîlekâr dönek, sözünde durmayan ve kalleş olan kimseye yakışır davranış. (AYVERDİ İlhan, Kubbealtı Lugatı-Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Cilt: 2, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul, 2005). Bu anlatıma katılmamız mümkün değildir. Maalesef Cumhuriyet Gazetesi’nde bu şekilde yer verilmiştir.

[7] AYSEL M., “Karaman’ın koyunu, sonra çıkar oyunu”, Cumhuriyet Gazetesi, 26 Mayıs 1935 tarihli nüshası, s. 8.

[8] “İki tarafı büyük ağaçlarla hudutlanmış geniş bir şosenin sonunda şehir vardır.” (“Tarihî şehir: Karaman”, Zaman Gazetesi, 24 Ekim 1934 tarihli nüshası, s. 4);

[9] “Bin 200 metre civarındadır. Karaman Belediye Reisi Ahmet Hilmi Efendi [BİRAND, 1278 (1861)–1931], 1319 (1903) yılında Karaman’a Bağdat demiryolunun gelmesiyle bahçeler ve tarlalar arasında istasyona gelip gittiğini düşünerek, toprak yığma ve üstü çakıl ve kum örtülü yollar yaptırıp, kenarına da ağaçlar ektirmiştir. Zamanla bu ağaçlar dehliz şeklini alınca güzel bir gezinti mahalli olmuştur. 1947 yılında parke döşenmiştir.” (https://ugur-erkan.com/karamanansiklopedisi/436/ Erişim tarihi: 18.07.2021)

[10] ZORLUTUNA, Halide Nusret [1317 (1901)-1984], “Karaman Kavakları (1942): Bağrında duyulmadık gizli emeller En uzak ümitleri fısıldar ruha sesi/Yazılmamış şiiridir Karaman’ın kavaklar/Kavaklar, Karaman’ın bestesi/Tanrı’ya ulaşmak mı bilmem ki emelleri/Gece sabaha kadar ne anlatırlar aya/Yeşil bir dua gibi göğe varan saklar/elleri/Allah’ın rahmetini indirir kasabaya/Gürbüz vücutlarından taşar asil bir gurur/Eğilmez başlarına basarken hayran hayran/Sanırım Türk’ün ruhu karşımda dimdik durur/Bu coşkun taşkın hayat ölüye verir can/Unutturdular bana başımdaki ayakları/Gönlüme yoldaş oldu Karaman kavakları

[11] “Gezilecek yerler var. Hele tarihi eser ve kıymetli abideler her seyyahın merakını çekebilecek derecede dikkate şayan. Eski devirlerin çok mühim savaşlarına sahne olan Karaman’da propagandasızlık yüzünden maalesef bu seyyahları çekemiyor…” (“Tarihî şehir: Karaman”, Zaman Gazetesi, 24 Ekim 1934 tarihli nüshası, s. 4); “Orta Anadolunun bütün tarihî hâdiselerine sahne olan Karaman, bugün eski devirlerden kalma yüzlerce eseri topraklarında saklamaktadır…” (“Karamanda bir sanat eseri…”, Son Posta Gazetesi, 25 Mayıs 1936 tarihli nüshası, s. 5).

[12] “Karaman’ın İmaret Mahallesi’nde bulunmaktadır. Camii çevresinde hamamı, derviş hücreleri, güney ve batısında haziresi (mezarlığı) ve içerisindeki türbe ve mezarları ile bir külliye halindedir. Halk arasında “Aktekke” olarak bilinen camiye, içerisinde Mevlânâ’nın annesi Mümine Hatun’un türbesinin bulunması nedeniyle “Mader-i Mevlâna Camii” de denilmektedir. 1370 yılında Karamanoğlu Alâeddin Bey tarafından yaptırılmıştır. Cami içerisinde sol tarafta ayrılmış olan mekanda Mevlana’nın annesi, abisi ve yakınlarına ait 21 adet taştan yapılmış sandukalı mezar bulunmaktadır. Büyük Türk Mutasavvıfı Mevlana Celaleddin-i Rumi XIII. asrın ilk yarısında ailesi ile birlikte Karaman’a gelmiş, burada evlenmiş ve 7 yıl kalmıştır.” (http://www.karaman.gov.tr/aktekke-camii, Erişim tarihi: 18.07.2021)

[13] İmâret Camii’nden bahsetmektedir.

[14] “Üzeri külahla örtülü olan İbrahim Bey’in Türbesi Caminin batısında yer alır. Külahın üzerinde asırlardır var olan ve göç mevsimi ile gelen leylek ailesine mesken olan leylek yuvası şehrin uğuru sayılır.” (Geçmişten Günümüze Karaman ve Turizm, s. 5, https://www.mevka.org.tr/Yukleme/Uploads/DsyP3SpoD1030201921527PM.pdf)

[15] Konya müze müdürü olmalıdır.

[16] “1323 (1907) yılında söktürülen orijinal çini mihrabı İstanbul Çinili Köşk’te teşhirdedir.” (TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul-2000, Cilt 21, s. 287-290)

[17] Yapının ahşap kapı ve pencere kanatları bugün İstanbul Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’ndedir. (TDV İslâm Ansiklopedisi, a.g.e., s. 287-290)

[18] “Karamanoğlu Alâeddin Bey’in hükümdarlığı döneminde, Murad Hudâvendigâr’ın kızı olan eşi Melek Hatun (Nefîse Sultan) tarafından 783 (1381) yılında Mimar Nûman bin Hoca Ahmed’e yaptırılmıştır. İki eyvanlı, tek katlı ve revaklı avlusunun üzeri açık medrese plan şemasındadır.” (TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul-1997, Cilt 16, s. 503)

[19] “Altı mermer, üstü sarımtırak kireç taşından yapılan kavsarası mukarnaslı taçkapının cephesi geometrik, bitkisel ve yazılı bordürlerle kuşatılmıştır.” (TDV İslâm Ansiklopedisi, a.g.e., s. 503); “…Şehrin Hisar mahallesine giden caddesi üzerinde bulunan bu medresenin kapısı, cidden büyük bir şaheserdir. Oyma taşlar üzerinde büyük bir san’at eseri olarak birbiri içinde yazılan yazılar görülecek şeydir… Bilhassa mermer üzerindeki kabartmalar harikulâdedir…” (“Karamanda bir sanat eseri…”, Son Posta Gazetesi, 25 Mayıs 1936 tarihli nüshası, s. 5)

[20] “Kapının bugünkü hali pek berbat haldedir. Yağmurların, rüzgârın, soğuğun ve sıcağın tesiriyle taşlardan bir kısmı ayrılmış, çatlamış ve medresenin bir kısım yerleri birer tarafa meyletmiştir. Kapının kanatları daha berbat bir vaziyettedir…” (“Karamanda bir sanat eseri…”, Son Posta Gazetesi, 25 Mayıs 1936 tarihli nüshası, s. 5)

[21] Yapı müze yapılmadı ama Karaman Müzesi’nin bünyesi içinde yer almaktadır.

[22] “…Burada su yüzünden bir kavga olmuş, Ali adlı biri Hatuniye medresesindeki su taksiminde evine giden su yoluna fazla su vermek üzere uğraşırken Bosnalı Ahmet görmüş:

— Sen su yolları ile uğraşacak adam mı oldun? Diye elindeki küreği kafasına indirmiştir. Ali başından ağır surette yaralanmış, kafası âdeta ikiye bölünmüştür. Yaralı hastaneye kaldırılmış, Bosnalı Ahmet yakalanmış, hakkında takibata başlanılmıştır.” (“Su Yüzünden Kavga”, Son Posta Gazetesi, 31 Mart 1936 tarihli nüshası, s. 5.)

[23] O yıllarda Karaman’da hastane bulunmamaktadır. “Münhal bulunan hükûmet doktorluğuna Selim Atay tayin edilmiştir. Belediye doktorluğunu vazifesini üzerinde bulunduran Seli Atay sıhhat işlerinin muntazam bir şekilde devam ettirmektedir. Kazada üç doktor vardır. Bunlardan biri serbesttir. Diğeri dispanserde çalışmaktadır. Dispanserin ayrıca iki sıhhiye memuru vardır. Civardan gelen hastalar dispanserde muayyen saatlerde tedavi görmekte, köylerdeki mücadele gün geçtikçe inkişaf etmektedir.” (“Karamanda 937 yılında Başarılacak işler”, Akşam Gazetesi, 6 Nisan 1937 tarihli nüshası, s. 12.)

[24] “İklim mutedil olmakla beraber ilk ve son baharlarda yağmurlar, ikinci kânun [ocak] ile mart arasında da kar şehrin dostudur.” (“Tarihî şehir: Karaman”, Zaman Gazetesi, 24 ekim 1934, s. 4); Nitekim geçen sene böyle olmuş, erken çiçek açan ağaçlar mart iptidalarında don başgöstermesi yüzünden meyva vermemiştir.” (“Karamanda güzel havalar”, Akşam Gazetesi, 23 Mart 1937 tarihli nüshası, s. 12)

[25] “…Bozuk havalar tamamen geçmiş, sıcak ve güneşli günler başlamıştır. Çiftçi tarlasını sürmekte, tohumunu atmakta, hızlı bir ekim çalışması göze çarpmaktadır. Tecrübeli çiftçiler bu yıl görülmemiş bir bereket olacağını söylemektedirler.” (“936 Bereket Yılı Olacak”, Son Posta Gazetesi, 14 Kasım 1935 tarihli nüshası, s. 4)

 [26] “…Tarım bakanlığınca Konya vilâyetinde arteziyen incelemeleri yapmak üzere görevlendirilen Amerikalı Mütehassıs şehrimize gelmiştir. Mütehassıs Karaman ve Ereğli ilçelerinde jeolojik incelemeler yaparak dün şehrimize dönmüş ve bu sabah Yavşan Tulasında inceleme yapmak için oraya gitmiştir. Mütehassısın Karaman ve Ereğlide yaptığı inceleme sonucuna göre bu iki ilçemizde arteziyen kuyuları açılabilecektir.” (“Arteziyen Kuyuları”, Akşam Gazetesi, 14 Ekim 1935 tarihli nüshası, s. 6)

[27] “Konya sınırı dahilinde muhtelif yerlerde yapılan sondajlardan en iyi netice Karamanda alınmıştır. Karamanda 286 ıncı metreden su fışkırmakta ve bu suretle her gün 1,000 ton su elde edilmektedir. Mütehassıslar tarafından suyun tahtelarz seyri tespit edilmektedir. Karamandaki su damarı üezerinde birkaç kuyu daha yapılacak, bu suretle günlük su istihsali çoğalacaktır. Bu miktar mıntakanın topraklarını sulamağa tamamen kifayet edecektir. Halk artezyen mahalline gidip gelmektedir.” (“Karaman ovasını sulama teşebbüsü”, Akşam Gazetesi, 27 Mart 1937 tarihli nüshası, s. 13)

[28] “Kuraklıktan müteessir olan araziyi sulamak için arteziyen kuyuları açtırmak maksadile Vilâyet tarafından dört aydanberi yaptırılmakta olan sondaj ameliyesi nihayet muvaffakiyetle neticelenmiştir. Karaman’da 184 metro derinlikte tazyikli bir su bulunmuştur. Su, çok kuvvetli fışkırmaktadır. Kuraklıktan canları yanmış olan Konya halkı, grup grup suyun çıktığı yere gitmekte, yerden fışkıran bu nimeti ziyaret etmektedirler. Birçok köy halkı, hükumete teşekkür etmek için Konyaya gelmektedirler. Vilâyet, bu mes’ud hâdise üzerine arteziyen kuyuları açtırmak için esaslı tedbirler almaktadır. Bütün Konya halkı sevinç içinde hakikî bir bayram yapmaktadır.” [Cumhuriyet Gazetesi, 30 Birincikanun (Aralık) 1936 tarihli nüshası, s. 1]

[29] “…Burada her sahada hızlı bir çalışma göze çarpmaktadır. Bir yandan şoseler yapılır, … Kasabanın bütün sokaklarına kaldırım döşenmektedir. Büyük caddenin genişletilmesi için 50 kadar ev ve dükkân istimlâk edilmiştir.” (“Karamanda Bayındırlık Çalışmaları”, Son Posta Gazetesi, 6 Ocak 1936 tarihli nüshası, s. 4); “Maamafih son seneler içinde Karamanın imarı için büyük emekler dökülmüş, Ana cadde tabir edilen yol, şehrin ortasını süsleyen küçük, fakat sevimli bir park, bazı güzel binalar on sene evveline kadar hayli ihmal edildiği anlaşılan Karamanın çehresini bittabi değiştirmiş…” (“Tarihî şehir: Karaman”, Zaman Gazetesi, 24 Ekim 1934 tarihli nüshası, s. 4); “Karaman’da dikilen Cumhuriyet abidesinin açılma merasimi; geçen Hakimiyeti Milliye ve Çocuk bayramına tesadüf eden günde yapıldı. Bu suretle üç bayram birleşmiş oldu. Bu münasebetle Vali Cemal [BARDAKÇI] bir nutuk söyliyerek bu merasimin Hakimiyeti Milliye bayramına tesadüf etmiş olmasının da ayrıca bir şeref olduğundan bahsetti. Merasimde on binlerce halk hazır bulundu. Halkevinde de sabaha kadar devam eden ve neş’e içinde geçen bir balo verildi.” (Cumhuriyet Gazetesi, 7 Mayıs 1936 tarihli nüshası, s. 4)

[30] “Düz bir sahada kurulduğu için hudutları arasına girildiği dakikaya kadar insan, bu yerlerde binlerce kişinin yaşadığına ihtimal vermez. Bunu haber veren ve yolculara mühim bir yerde bulunduklarını sanki ihtar eden büyük bir kale, şehire yaklaşanlara bir saygı hissi aşılar…” (“Tarihî şehir: Karaman”, Zaman Gazetesi, 24 Ekim 1934 tarihli nüshası, s. 4)

[31] “Senede 15.000 kilo kahve ve şeker, 7000 sandık gaz, 100 kilo çay, 20,000 kilo pirinç, 125,000 kilo sabun ve 25,000 liralık manifatura eşyası ithal ve istihlâk edilmektedir…” (“Tarihî şehir: Karaman”, Zaman Gazetesi, 24 Ekim 1934 tarihli nüshası, s. 4)

[32] 1243’de (1828) tedâvüle çıkarılan ve değeri beş kuruştan başlayıp iki buçuk kuruş, bir kuruş, yirmi para ve nihâyet on para olan akçeye [madenî para] metelik dense de mecazî olarak “çok az para” manasına gelmektedir. (AYVERDİ İlhan, Kubbealtı Lugatı-Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Cilt: 2, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul, 2005)

[33] “Karaman-Hadım ve havalisinde (Aladağ) üzümü namile maruf dünyanın en güzel ve tatlı üzümleri yetişir. Müşteri ve mahreç bulamıyan bu üzümler heder olup gidiyor..” (“Aladağ üzümleri”, Son Posta Gazetesi, 1 Eylül 1930 tarihli nüshası, s. 8)

[34] “Şehremanetinin [Belediye] nümunesine göre makarnanın ya Trakya veya Karaman buğdayından yapılması mecburî olduğundan…”[Vakit Gazetesi, 8 Teşrinisani (Kasım)1929 tarihli nüshası, s. 2]; “Ekseriyeti tüccar ve ziraatçiler teşkil ediyor. Şehrin varidatı arpa, buğday tiftik satışıdır. Bilhassa Karaman’ın bulguru dışarı piyasalarda büyük rağbet görmektedir. İhracatın büyük kısmı İzmir tarikile yapılmaktadır …” (“Tarihî şehir: Karaman”, Zaman Gazetesi, 24 Ekim 1934, s. 4); “İş Limitet şirketi Karaman muhabirleri vasıtasile bu hafta çok fazla miktarda buğday almağa başlamıştır. Ekstra sertleri 4,75 kuruştan. İkincileri ve iyi beyazları da 4,5 kuruş ile 4 kuruş arasında mübayaa etmektedir. İş Limitet muhabirlerine rekabet eden Karaman Bulgurcu şirketi fiatları 0,25 kuruş yükselterek Konya ve civarından geniş miktarda buğday gelmesine sebep olmuştur. Bu rekabet şüphesiz çiftçi ve köylüyü sevindirmiştir.” (“Karamanda Buğday Mübayaası”, Son Posta Gazetesi, 4 Eylül 1936 tarihli nüshası, s. 5).

[35] “Karaman eski eserler hazinesi halinde”, Son Posta Gazetesi, 27 Mayıs 1936 tarihli nüshası, s. 5.

(NOT: Yazıda otuzlu yılların matbuat lisânı ile imlâsına müdahale edilmemiştir.)

KAYNAK:

AYVERDİ İlhan, Kubbealtı Lugatı-Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Cilt: 2, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul, 2005

BAYRAK, M. Orhan; Türkiye’de Gazeteler ve Dergiler Sözlüğü (1831-1993), Küll Yayınları, 1. Basım, İstanbul, Nisan 1994.

Geçmişten Günümüze Karaman ve Turizm,

(https://www.mevka.org.tr/Yukleme/Uploads/DsyP3SpoD1030201921527PM.pdf)

İKİLER, Rahmi, “Radyoda Spor Yayıncılığı”, Radyovizyon Dergisi, Temmuz 2009, Sayı: 1.

TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul-1997, Cilt 16.

TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul-2000, Cilt 21.

TOPUZ, Hıfzı, II. Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi, Remzi Kitabevi, 2. Basım, İstanbul, Kasım 2003.

Gazeteler:

Akşam Gazetesi: 14 Ekim 1935; 23 Mart 1937; 27 Mart 1937 ve 6 Nisan 1937 tarihli nüshaları.

Cumhuriyet Gazetesi: 26 Mayıs 1935; 7 Mayıs 1936 ve 30 Birincikanun (Aralık) 1936 tarihli nüshaları.

Son Posta Gazetesi: 1 Eylül 1930; 14 Kasım 1935; 6 Ocak 1936; 31 Mart 1936; 25 Mayıs 1936; 27 Mayıs 1936 ve 4 Eylül 1936 tarihli nüshaları.

Tan Gazetesi: 14 Mayıs 1936 tarihli nüshası.

Vakit Gazetesi: 8 Teşrinisani 1929 tarihli nüshası.

Zaman Gazetesi: 24 Ekim 1934 tarihli nüshası.

İnternet siteleri:

https://fenerbahcetarihi.org/2020/04/sari-lacivert-mikrofon/, Erişim tarihi: 18.07.2021.

http://www.karaman.gov.tr/aktekke-camii, Erişim tarihi: 18.07.202.

https://ugur-erkan.com/karamanansiklopedisi/436/, Erişim tarihi: 18.07.2021.