Başörtüsü Mağduru Bir Muallime

26 Kasım 1927 Cumartesi,[1] Karaman.

Teneke sobanın ısıtmaya çalıştığı loş bir odada genç bir muallime[2]  maârif müfettişinin suâllerine cevap veriyordu.[3]

Genç muallimenin Konya Maârif Müdürlüğü’nün[4] 2454/199 sayılı umûmî tâlîmatnâmesi hilâfına[5] mektep ve dershanelerde başında “şapka ile görev yapmadığı ve Kur’ân-ı Kerîm ve din dersinde başörtüsü[6] ile derse girdiği” müfettişlerce tespit edilmişti.[7]

-Nerede ve hangi tarihte mektepte [okul] muallimsiniz [öğretmen] ve kaçıncı sınıfın tedrîs [öğretim] ve terbiyesiyle [eğitimiyle] meşgulsünüz, isminiz nedir?

-Karaman İkinci Muhtelit [Karma] Mektebi’nde Şems’ül-maârif[8]  dördüncü muallimesiyim. İsmim Latîfe Nûrân’dır.

-Bugün ikinci dersinizde (Kur’ân-ı Kerîm, din dersleri) girdiğim zaman başınızı “şapka” ile örtülü görmedim. Bu şekilde vazîfe görmekliğin men edilmiş [yasaklanmış] olduğunu bilmiyor muydunuz?

-Dershanelere başörtüsüyle girmenin memnu [yasak] olduğunu biliyordum. Fakat dersim din dersi ve önümde Kur’ân’ı okutacağımdan başörtüsü ile girdim. Diğer derslere emir mûcibince [gereğince] şapkasız girmiyorum.”

-Şu hâlde baş açık tedrîs etmek hürmetsizlik midir? Verilen emirde bu dersin başörtüsüyle tedrîsi hakkında bir sarâhat [açıklık] var mıdır?

-Hayır, verilen emrin reddiyle hareket etmedim. Düşünmeden yanlış olduğunu bilmiş olsaydım evet bir be’s [beis] açardım.

-Elde sarih [açık] bir emir mevcutken içtihatla [görüş] hareketiniz doğru mudur? Teşrînievvelde [Ekim] dersinizi teftişiniz esnasında yine böyle vaziyette görerek emri hatırlatmış ve imza ettirmiştim.

-Evet hatırlatmıştınız. Lâkin dersi diğer derslerden müstesnâ [ayrı tutma] zannıyla aksi harekette bulundum.

-Tâlîmatlar, emirler, buyruklar bu derse bir istisnâiyet mi [ayrıcalık] veriyorlar yoksa bu sizin bir içtihadınız mıdır?

-Tâlîmatlarda bu derse dair bir emir olmadığını önce arz etmiştim. Bendeniz[9] bu şekilde düşünmemiştim.

-Şu hâle göre şahsî düşüncelerinizin programlara emirlere ve tâlîmatnâmelere çatışması sizde îtiyat [alışkanlık] hâlini almış olduğu anlaşılıyor. Ne dersiniz?

-Bu şahsî düşünce telakkî buyurduğunuz merkez yanlış bir düşünce değil bir anlamazlığımdan ibarettir. Yoksa bir taassup [körü körüne bağlılık] değildir. Tenvir buyurduğunuz [aydınlattığınız] diğer bütün derslere baş açık olarak girecektim.

***

Bu tahkîkat neticesi; Latîfe Nûrân Hanım, Karaman Şems’ül-maârif Mektebi’ndeki vazîfesinden lağvedildi [uzaklaştırıldı].

31 Mayıs 1932 tarihine kadar açıkta kaldı ve Muğla’nın Yerkesik Köyü muallimliğine tayin edildi.[10]

Latîfe Nûrân Hanım, Karaman’ın ilk başörtüsü mağduru muallimesi olarak kayıtlara geçti. Yıllar sonra aynı kaderi paylaşan meslektaşları onun kadar şanslı değildi.[11]

Başörtüsü yasağı senelerce, kadınların eğitim, çalışma ve siyasî hayata katılma haklarını kullanmayı engelleyecek şekilde tatbik edildi.

Başörtüsü yasağında iki ana kırılma noktası var: 1980 askeri darbesi[12] ile 28 Şubat süreci (1997).

Söz konusu yönetmeliğe rağmen, 28 Şubat öncesinde Millî Eğitim Bakanlığı ve bazı kurumlarda çalışan başörtülü kadınlara rastlamak mümkündü.

Askerin dolaylı yoldan siyasete müdahale ettiği “28 Şubat süreci”, kamuda başörtüsü yasağının[13] zirveye çıktığı dönem oldu.

Öyle ki bundan sonra başını açmayan memurlar, Devlet Memurları Kanunu’nun kılık kıyafet hükümlerine uymamakla ilgili maddesinden değil, “ideolojik ve siyasal amaçlarla kurumların huzur, sükûn ve çalışma düzenini bozma” maddesi uyarınca devlet memurluğundan ihraç cezası aldılar.[14]

Yasağın kapsamını genişletmek isteyenler bile oldu. Utanç verici kararlara imza attılar.[15]

Yıllar geçiyor, ama başörtüsü, hâlâ hassas bir tartışmanın merkezindeydi. Tatbikatta bazı yumuşamalar olsa da, hukukî düzenleme yapılmadı/yapılamadı.[16] 

Kamu personeli için başörtüsü yasağının kalkması ise Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN’ın 1 Ekim 2013’te açıkladığı demokratikleşme paketi ile oldu.[17]

Latîfe Hanım’ın mağduriyetinin üzerinden 86 yıl sonra gelen özgürlük. Günümüzde aykırı sesler de çıkmıyor değil.

Ama kim bu kazanımları kaybetmek ister?

Uğur ERKÂN

______________________________________________________________________________

[1] 1935’ten önce haftalık tatil günü sadece “Cuma” günüydü. 27 Mayıs 1935 tarihinde kabul edilen 2739 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkındaki Kanun ile “Cuma” tatili “Pazar” gününe alındı. (Resmî Gazete ile neşir ve ilânı: l/VI/1935- Sayı: 3017) 6 maddeden oluşan Kanuna göre; hafta tatilinin otuz beş saatten az olmamak kaydıyla cumartesi günü saat 13.00’ten itibaren başlamasına karar verildi. Böylece cumartesi günü de yarım gün tatil edilmiş oldu. Hafta tatili uygulaması bu şekliyle 1974 yılına kadar devam etti. Resmî kurumların cumartesi yarım gün çalışmasının faydalı olmadığı kanaatiyle bu tarihte yeni bir düzenlemeye gidildi. Haftalık çalışma süresi 39 saatten 40 saate çıkarıldı. Cumartesi ve pazar günlerinin de tam gün olarak tatil edilmesine karar verildi.

[2] Latîfe Nûrân [1311 (1896)-?]; Konya’da Durakfakih Mahallesi’nde doğdu. Babası Saatçi Hâcı Abdurrahmân Efendi, annesi Ayşe Hanım’dır [d. 1293 (1877)]. 1325’de (1909) Konya İnâs Mekteb-i Rüştiyesi’ni aliyülâlâ [Pekiyi] derece ile bitirdi. 1 Ekim 1327’de (14 Ekim 1911) Tedrîsat-ı İbtidâîye Kanûnuna uygun olarak Konya’da imtihâna girerek mekâtîb-i ibtidâîye muallimliği [ilkokul öğretmenliği] belgesi aldı. Latîfe Nûrân sırasıyla 22 Teşrinîsânî 1325’de (6 Aralık 1909) Uluborlu Kız Mektebi, 1 Eylül 1330’da (14 Eylül 1914) Ulukışla Kız Mektebi, 4 Eylül 1332’de (17 Eylül 1916) Karaman Kız Mektebi, 11 Teşrînievvel 1338’de (11 Ekim 1922) Sille Kız Mektebi ve 9 Şubat 1338’de (1922) İkinci Muhtelit [Karma] Şems’ül-maârif Mektebi’nde görev yaptı. Burada 26 Kasım 1927 tarihinde geçirdiği tahkîkat neticesi vazîfesinin lağvından dolayı 31 Mayıs 1932’de açıkta kaldı ve Muğla’nın Yerkesik Köyü muallimliğine tayin edildi. Ancak Muğla’ya gitmediğinden müstâfî sayıldı. 25 Mart 1933’te Cihanbeyli Karabağ Köyü muallimliğine tayini çıkan Latîfe Hanım, 1 Aralık 1933’te emekliye sevk edildi.  Latîfe Nûrân Hanım’ın Hatice Emel [d. 1341 (1925)] adında bir kızı vardı. (ÇELİK Ahmet, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Konya Öğretmenleri, Konya: 2020, s. 250-251).

[3] Konya İl Millî Eğitim Müdürlüğü Özlük Arşivi, KMEMK3-34_0036; ÇELİK Ahmet, a.g.e., s. 250-251.

[4] 1339 (1923) yılında İstanbul’da bulunan Maârif Nezâreti lağvedilerek [kapatılarak] Ankara’da kurulan Maârif Vekâleti taşra teşkilatı ile vilâyetlerde maârif müdürlükleri ve kazâlarda maârif memurlukları olarak düzenlenmiştir. Böylelikle Maârif Vekâleti’ne bağlı olarak Konya Vilâyeti’nde Konya Maârif Müdürlüğü ve bu müdürlüğe bağlı olarak Karaman Kazâsı’nda bir maârif memurluğu teşkil edilmiştir.

[5] 9 Ekim 1926 tarihli olan bu umûmî talîmâtnâme; şapka takma ile ilgilidir. (ÇELİK Ahmet, a.g.e., s. 250).

[6] Millî Eğitim Bakanlığı kıyafet yönetmeliğini hazırlamadan önce Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun görüşüne müracaat etmiş, adı geçen Kurul başörtüsü konusundaki dinin hükmünü bildiren 30 Aralık 1980 tarih ve 77 sayılı kararını, bağlı olduğu devlet Bakanlığı kanalıyla Millî Eğitim Bakanlığına bildirmiştir: “…Müslüman hanımların başlarının örtmeleri, vücutlarını el, yüz ve ayaklar dışarıda kalan kısımlarını, aralarında dinen evlenme caiz olan yabancı erkekler yanında açık durmamaları, bazı çevrelerce sanıldığı gibi belli bir zümrenin sonradan ortaya çıkardığı bir adet veya işaret değil, dinin bir hükmüdür. Bu husus yukarıda delilleriyle açıklanmıştır. Bu emirlerin bir gereği olarak kadınların örtülmesi milletimizin de bir örfü haline gelmiştir…

[7] ÇELİK Ahmet, a.g.e., s. 250.

[8] Şems’ül-maârif mektepleri, ibtidâî ve rüşdiye seviyesinde idi. Mektepte, kız ve erkek talebelerin bir arada tedrisât gördüğü karma eğitim sistemi tatbik edilmiştir. Diğer mekteplerden farkı, derslerde modern eğitim materyallerinin kullanılması idi. Bu manada talebeler sıralarda oturtulmuş, duvarlara harita ve çarpım tablosu asılmıştır. (ERGİN Osman, Türkiye Maarif Tarihi, İstanbul: 1977, Cilt: 3, s. 952).

[9] Bendeniz: (İyelik ekinin kalıplaşmasıyle) Kulunuz, köleniz [Nâzik ve mütevâzi konuşmada ben zamiri yerine kullanılır] (Kubbealtı Lûgatı).

[10] Latîfe Nûrân Hanım, Muğla’ya gitmediğinden müstâfî sayıldığı Muğla Maârif Müdürlüğü’ne 22 Kasım 1932 tarih ve 1259 sayılı teblîgatla bildirilmiştir. Bunun üzerine 25 Mart 1933’te Cihanbeyli Karabağ Köyü muallimliğine tayini çıkan Latîfe Nûrân Hanım, 1 Aralık 1933’te emekliye sevk edilmiştir.  (ÇELİK Ahmet, a.g.e., s. 251).

[11] On bini aşkın öğretmen istifa etmek zorunda kaldı, verilen emre itaatsizlikten dolayı 200 üstündeki öğretmen hakkında ceza davası açıldı ve 3.500 öğretmen hakkında işten ihraç (çıkarma) cezası verildi. (Avukat Fatma BENLİ ile görüşme notları; GENÇ Özge, İLHAN Ebru, Başörtüsü Yasağına İlişkin Değerlendirme ve Öneriler, İstanbul: 2012, s. 19)

[12] Millî Güvenlik Konseyinin oluşturduğu Bakanlar Kurulu tarafından “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık Kıyafetine Dair Yönetmelik” yürürlüğe konuldu [16 Temmuz 1982 tarihli karar (Karar No: 8/5105)]. Yönetmeliğin 5 inci maddesinin 2 nci fıkrası (a) bendinde geçen “görev mahallinde baş daima açık, saçlar düzgün taranmış veya toplanmış” şeklindeki bu ibare, kadın personelin uymak zorunda olduğu bir husus olarak hüküm altına alındı. (Resmî Gazete’nin 25.10.1982 tarihli ve 17849 sayılı nüshası.)

[13] 1997 yılında yapılan Millî Güvenlik Kurulu toplantısında “irtica” öncelikli tehdit olarak kabul edildi. İrticayla mücadelede yapılması gerekenler, 18 maddede toplandı ve aslında tavsiye niteliğinde olması gereken kararlar, hayata geçirildi. Listenin en etkin bir şekilde uygulanan maddesi başörtülülere karşı kamu kurumlarında yaptırımlar içeren madde oldu.

[14] 14 Temmuz 1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 23 Temmuz 1965 tarihli ve 12056 sayılı Resmî Gazete 125/E: “a) İdeolojik veya siyasi amaçlarla kurumların huzur, sükûn ve çalışma düzenini bozmak, boykot, işgal, kamu hizmetlerinin yürütülmesini engelleme, işi yavaşlatma ve grev gibi eylemlere katılmak veya bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek, bunları tahrik ve teşvik etmek veya yardımda bulunmak”; (Sabah Gazetesi, “Türbanda ısrar eden memura ‘işten atılma’”; arsiv.sabah.com.tr/1999/05/27/p06.html Yayım Tarihi: 7 Mayıs 1999)

[15] İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Dekan Vekili Özden ARIĞ imzasıyla yayımlanan genelgeye göre; artık başörtülü hastalar da kabul edilmeyecekler. (7 Nisan 1998; tesettur.tripod.com/ocak.html) Dünya Astım Günü sebebiyle astım hastalarına bilgi vermek için Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Oditoryumu’nda yapılan bilgilendirme toplantısına başörtülü hastalar alınmadı (5 Mayıs 2002). Rahim ve mesane kanseri tedavisi nedeniyle Çapa’daki İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne gelen ve son 3 aydır böbrek yetmezliği çeken 71 yaşındaki Medine BİRCAN’dan “başı açık fotoğraf” istendi. Oğlu gidip, Photoshop’la annesinin fotoğrafına saç ekletti. (21 Haziran 2002).  6 Nokta Körler Derneği Sakarya Şubesi Başkanı Hatice AKÇİL, başörtülü olduğu için Sakarya Üniversitesi’ne ait bir binada bulunan dernek binasına giremiyor. Bir haftadır dernek binasına alınmayan Başkan, üyeleriyle demir parmaklar arkasında görüşüyor. (7 Nisan 2004; yenisafak.com.tr/arsiv/2004/nisan/07/g01.html) Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde bir hasta, kıyafeti gerekçe gösterilerek tedavi edilmedi. Düzce’den İstanbul’a sevkli olarak gelen Güler KİBAR’ın ısrarla muayene ve tedavi olmak istemesi üzerine Hastane Başhekim Yardımcısı Ender KAZAZOĞLU, hastayı muayene etmeden sevk kağıdına “Hastanın şu anda tedavisi mümkün değildir” ibaresini yazarak tıp tarihinde bir ilke imza attı. (22 Haziran 2004; yenisafak.com.tr/arsiv/2004/haziran/22/g02.html). Atatürk Üniversitesi Narman Meslek Yüksekokulu`nun mezuniyet töreninde aniden yağmur bastırınca, protokol ve davetli veliler okul binasına koştu. Ancak kapıdaki görevli, başörtülü velileri içeriye almadı. Birçoğu çevre illerden gelen veliler yağmurda ıslandı. Yüksekokul müdürü ise yönetmelikler çerçevesinde davrandıklarını savundu. (25 Mayıs 2005; www.memurlar.net/haber/22024/) Atatürk Üniversitesi 2004-2005 yılı mezuniyet töreninde, şehit annesi olan Sabire KARŞI, başörtülü olduğu gerekçesiyle fakültesini derece ile bitiren kızının mezuniyet coşkusunu yaşayamadı. (14 Haziran 2005; www.tumgazeteler.com/?a=839639) Yıldırım Beyazıt Kız Meslek Lisesi`nde Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan ehliyet sınavına başörtülü oldukları gerekçesiyle alınmayan 3 kadın zor anlar yaşadı. Yaşanan yoğun tartışmanın ardından 2 kadın başını açmak zorunda bırakıldı. (28 Ağustos 2005; http://www.milligazete.com.tr) Sabık Millî Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer KILINÇ, Türkiye’yi yönetmek isteyen siyasetçileri, türbanını çıkarmayan eşlerini boşamaya çağırdı. (19 Ocak 2006; www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=5&ArsivAnaID=30743).

[16] Yüksek mahkemelerin verdiği kararlar da, yasağın kaldırılmasına mani oldu.

[17] 4 Ekim 2013 tarihli ve 2013/5443 sayılı Bakanlar Kurulu Eki Yönetmeliğin 1 inci maddesi ile bu bendin ikinci cümlesi olan cümle buradan çıkarılarak, maddenin sonuna (c) bendi olarak eklendi. Böylelikle; Yönetmeliğin 5 inci maddesinde yapılan değişiklikle kısıtlayıcı hükümler kaldırıldı. Askerler, emniyet mensupları, hâkimler ve savcılar bu düzenlemenin dışında tutuldu. (Resmî Gazete’nin 8 Ekim 2013 tarihli ve 28789 sayılı nüshası) Avukatların, barolar tarafından belirlenen kurallar çerçevesinde başörtüsü takamayacaklarına ilişkin uygulamalar ise, mahkeme kararları ile aşıldı.