Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin resmî açılış merasimine katılamayan Arif Bey, Ankara’ya 24 Nisan 1336’da (1920) ayak bastı.
Bozkırın ortasında toz ve dumandan müteşekkil bu şehirde kutsal bir mücadelenin verilmesi, geleceğe ait ümitlerini filizlendiriyordu.
Mihmandarının “Hacı Bayram Camii’ni bir görmeliydiniz beyim” diyen seslenişine kulak kabarttı.
Ankara’ya ulaşabilen 127 mebus dâhil herkes camide toplanmıştı. Hutbede Halife Padişah hazretlerinin kurtulması ve saadetleri için dualar edilmişti.
Törene katılmış olanların geçeceği yolun iki tarafına halk ve asker sıralanmıştı. En önde yeşil örtülü bir rahlenin üstüne konulmuş olan Kur’ân-ı Kerîm’i ve özel muhafazasında Lihye-i Saadet’i (Hz. Peygamber’in (sas) sakal-ı şerif’i) başının üstünde taşıyan bir kişi ardında yavaş yavaş yürüyen ve her yaştan insandan oluşan merasim alayı, tekbir getire getire Meclis’in toplanacağı binanın önüne gelmişti.
Meclis salonunda herkes yerini aldıktan sonra hocalar, dua ayetlerini hep bir ağızdan okumuşlar. Ülkenin dört bir yanında indirilen hatimlerin duaları da burada yapılmıştı. Hacı Bayram Velî Türbesi’nden alınan sancak da kürsüye dikilmişti. Rahle üstünde getirilen Kur’ân-ı Kerîm ve Lihye-i Saadet’te kürsüdeki yerini almıştı.
Mihmandar anlattıkça Arif Bey’i böyle bir merasime iştirak edememenin mahzunluğu kapladı.
Ayağının tozuyla meclis binasına yöneldi. Ön yüzündeki geniş saçakları ve iki balkonu binaya belli bir görkem ve şıklık veriyordu. İlk Meclis binası, bir bodrum katı üzerinde yer alan tek katlı, farklı ölçülere sahip dokuz oda ve bir büyük salondan oluşan bir yapıydı.
Giriş kapısından “bismillah” diyerek adım attı. Herkeste tatlı bir telaş vardı. Ârif Bey gözünü büyük salona çevirdi. Küçük kürsüyü, tahta sıraları, teneke sobayı ve gaz lambalarını gözünün ucuyla süzdü.
Sıraların mekteplerden, teneke sobaların işyerlerinden, gaz lambalarının kahvehanelerden, halıların evlerden getirildiğini öğrendi. Hatta konuşma zabıtlarını yazmak için bakkal defterleri temin edilmişti.
Gözü küçük bir kürsü üzerindeki levhaya takıldı. Levhada şunlar yazılıydı:
“Ve emruhum şûrâ beynehüm-İşlerini istişare ile yürütürler” (Şûra Sûresi, 38. Ayet)
***
Arif Bey’den 2 gün sonrada Hulusi Bey Ankara’ya geldi.
İşte Konya mebusları Kasabalı (Kâzımkarabekir) Arif (BAYSAL) ve Ermenâklı Hulusi (GÖKSU) beyler ilk meclisin Karamanlı olan simalarıydı.
Yalnız Hulusi Bey, rahatsızlığı sebebiyle uzun bir süre meclis çalışmalarına katılamayarak izinli olarak Ermenek’e gitmiş ve izni bittikten sonra meclise gelemediği için müstafi sayılmıştır [30 Nisan 1337 (1921)].
İşte, imparatorluk tarihinin en sivil, en demokratik ve en renkli meclisinde mebuslar kimi zaman tartışmışlar, kimi zaman kara kara düşünmüşler kimi zamanda tek vücut olmuşlardır.
Kalplerindeki vatan sevgisiyle hedeflerinden asla taviz vermemişlerdir.
Sonunda Allah’ın izniyle hayallerini süsleyen zafere ulaşmışlardır.
Ebediyete intikal eden mebuslarımızı hayırla yâd ediyoruz.
Uğur ERKÂN.