[1294 (1877)- 1950]
Karaman ile ilgili eser telif eden muallim [öğretmen].
13 Cemaziyelevvel 1294 (13 Mayıs 1877) tarihinde Kırım’ın Yalta kazâsı Avcuköyü’nde doğdu. Babası Totay Osmân Mirzâ oğlu Abdülcelîl Ağa’dır. Annesi Zeliha Hanım’dır.
Dört erkek kardeş bir tane de kız kardeşi vardı. Kardeşlerinin isimleri: Mecid, Yakup, Yahya, Resul ve Tefide’dir (Kırımda kalmıştır).
İlk öğrenimini Avcuköy ve Özenbaş köylerinde okudu. Müslüman okullarında okuyan her on öğrenciden birisinin Rus okullarının birinde tahsil görmesi Rus hükûmetince zorunlu tutulmasından dolayı ortaöğrenimini Yalta’da altı senelik “Zenmski Skola” adındaki Rus okulunda tahsil etti. Rus okulunda okurken Plevne Marşı’nı söylerken bir Rus öğretmenine yakalanmış ve “Hem Rus ekmeğini yiyorsun hem de Osmanlı Marşı’nı söylüyorsun” diyen öğretmeninden dayak yedi. Üçüncü yılın sonunda askerliği geldiği için okuldan askerliğe alındı. Askerliğini ise Rusya’ya bağlı olan Lehistan’ın (Şimdi Ukrayna’ya bağlı) “Kamenets Podolsky” Kazâsı’nda bulunan 86. Kırımski Bölüğü’nde yedek subay olarak yaptı. O zamanlarda birlik bir köyün yanına gelir ve o köy o birliğin iâşesini sağlarmış. Onu subay olduğundan dolayı kalması için dul bir kadın ve kızının yanına verirler. Aradan birkaç gün geçtikten sonra kadın “niye sen istavroz çıkarmıyorsun?” diyerek ona kızar. Kadına karşılık verince de şikâyet eder. Rus zindanlarına atılır. Yalta’da yazlık evi kiraya verilen bir generale vaziyet iletilir, general de “kesinlikle ağzından bir kelime çıkmayacak yoksa kurtaramam” der. O da konuşmaz ve bu şekilde hapiste kalmaktan kurtulur.
Askerlik bitiminde memleketi olan Kırım’a döndü.
Osmanlı-Rus harbinden sonra Rusların Kırım Türkleri’ne karşı yapmış oldukları baskı hat safhaya ulaşmış, katliam derecesine varmıştı. Rus askerleri “Deniz Kulağı” dedikleri bir yerde Kırım Türkleri’ni kuşatırlar ve halk orda bir karar verir. Çocuklarımızı Rusların ellerine bırakmayalım derler ve herkes farklı bir ailenin çocuğunu alarak öldürür. Sabahleyin de Ruslar saldırır ve hepsi orda şehit olur. Bu olaylar kendisinde çok derin izler bıraktı.
Kaçak olarak Türkiye’ye Karadeniz’den giriş yapar. Kendisini getiren balıkçı ihbar edince yakalanarak Kırım’a geri gönderilir.
Moskof zulmü bitmemiştir: Câmiilerde mihrâpların önüne çar ve çariçenin resimlerinin asılır, Kâfirûn Suresi’nin Kur’ân-ı Kerîm’den çıkartılıp yeniden yazdırılır. Kırım Türkleri’nin askerliğe alınmayacağına dair verilen söz tutulmaz, Rusya dâhilinde uzaklarda bulunan alaylara sevk edilir ve her bölüğe birer ikişer asker verilerek, domuz eti ve yağı yedirilmeye çalışılır. Maârifte Türkçe ile yazılmış tarih, edebiyat kitapları yasaklanır ve hutbelerde II. Nikola’nın adının zikredilmesi zorunlu tutulur.
Gaspıralı İsmâ’îl [1267 (1851)-1330 (1914)] ile aynı köyde doğmaları, İsmâ’îl Bey’le araları iyi olmuştur. Dilde, fikirde, işte birlik düşüncesini benimsemişler ve Tercüman-ı Ahval gazetesinde beraber çalışmışlardır.
6 Nisan 1319 (19 Nisan 1903) günü ailesiyle birlikte Avcı Köy’den Türkiye’ye doğru hareket ederken İsmail Bey’in göndermiş olduğu mektubu okuyarak köyden ayrıldılar.
“Sevgili köylülerim, […] Biz sağ iken mukaddesatımıza kirli ellerle leke sürülemez. Fakat çoğunluğumuzu kaybettiğimiz gün en büyük tehlike ile karşılaşırız. Bir tekeri kırılan araba iş görebilir mi? Bizim için bir eksik, büyük bir boşluktur. Sizin göçmeniz de böyledir. […] Kedersiz varın. Hayırlı yolculuk, kalanlara sağlık dilerim. İsmâ’îl Bey Gaspıralı”
Kardeşi Tefide ve onun kızı Zemine’nin köylerinde kalması onun üzerinde çok hissi hatıralar bıraktı. Bu psikolojiyle Türkiye’ye doğru hareket etti. Yolculuk esnasında Karadeniz’in ortasına geldiğinde Kırım’a bir daha dönmeme düşüncesiyle yanında bulunan arazilerinin tapularını yırtarak, denize attı.
Kırım’dan göç hikâyesini Eski Türkçe ile kaleme aldı. Tuttuğu günlük daha sonra emekli eğitimci oğlu Osman tarafından transkript (Lâtinize) edilmiştir. Torunları da bu hayli ilgi çekici göç hatıralarını bir kitapçık haline getirmişlerdir. (Tutaysalgır Ailesinin Kırım’dan Anadolu’ya Göç Hikâyesi, 56 sayfa, 16×23 cm)
20 Nisan’da (3 Mayıs) İstanbul, İzmit üzerinden Konya’ya geldi. Önce Gemalmaz Mahallesi’nde bir eve yerleştirildi. Burada birkaç ay özel ders aldı.
Hükûmet tarafından 30 Mayıs’ta (12 Haziran) Ereğli- Osmâniye (Ayrancı Derbenti) Nâhiyesi’ne iskân edildi. Orada bir müddet imâmlık yaptı. Mahalle mektepleri kalkınca imamlığı bıraktı. 19 Teşrinisânî 1319 (2 Aralık 1903) tarihinde okur-yazar olduğu için Ayrancı’da ekmek tevzi [dağıtım] me’mûru olarak çalışmaya başladı.
Yapılan muallimlik imtihânını kazanarak 25 Teşrinievvel 1325 (7 Kasım 1909) tarihinde Ereğli Kazâsı Osmâniye (Ayrancı Derbendi) Nâhiyesi İptidâî Mektebi’nde muallim olarak göreve başladı. Bu vazifede iken 250 kuruş maaş alıyor ve maaşı ahali tarafından ödeniyordu. 1 Eylül 1333 (1917) tarihinden itibaren maaşına zam yapılarak Muhasebe-i Husûsiye tarafından verilmeye başlanmıştı.
Bir müddet sonra almış olduğu ehliyetnâmeyi kaybettiğinden dolayı Konya’ya gelerek Dâr’ül-muallimin’de [Öğretmen Okulu] bir heyet önünde yeniden imtihân edildi ve âlâ [İyi] dereceyle başarı gösterdi. Böylelikle 1326’da (1910) “Mekâtib-i ibtidâîye muallimlik [ilkokul öğretmenliği] ehliyetnâmesi” almaya hak kazandı.
10 Nisan 1335 (1919) tarihinde Karaman İdâdîsi ilk kısmında muallimliğe başladı. 1 Ekim 1335’de (1919) Karaman İdâdîsi baş muallimliğine terfi ettirildi. 1 Mart 1338 (1922) tarihinde Karaman Membaı İrfân Mektebi’ne başladı.
Karaman’a da sıçrayan Delibaş İsyanı’nda ise evinden dışarı çıkmaması nedeniyle zarar görmedi.
Geçim sıkıntısından Konya Maârif Müdürlüğü’ne verdiği 6 Eylül 1340 (1924) tarihli istidâ [dilekçe] dikkat çekicidir. İstidâsının altına yaşları birbirinden farklı beş çocuğun vesikalık fotoğrafları iliştirmiştir.
“Konya Maarif Müdürü canibi âliyyesine.
Maruza-i acizanemdir.
Sevgili maârifimizin 15 senelik emektarıyım. Elyevm 700 kuruş maaşı aslisi almaktayım. Yedi nüfus ailem var. Aldığım bu maaşla ailemi idare etmekten acizim. Âcizane kıymetini takdir ettiğim bu büyük ve şerefli meslekte devam edebilmek için hal ve istikbalde yedi neferden ibaret aileme mümkün mertebe ihtiyacını temin edebilmesi ile kabil olabilecektir. Refah ve saadetimizi mümkün olan şu güzel Hükûmet-i Cumhuriye’mizde kendim ve ailemin çokluğu nispetinde maaşıma zam [icrâ] buyrulmasını arz ve istirham eylerim, Efendim.”
1926’da Karaman Şems’ül-maârif Mektebi baş muallimliğinde bulundu. 15 Ağustos 1926’da Karaman Kız Mektebi’ne başladı. 1927 Eylülünde buranın baş muallimliğine 1.740 kuruş maaş ile getirildi.
1 Ağustos 1927’de Ilgın Argıthan İlk Mektebi baş muallimliğine tayin edildi. 21 Ekim 1933’te Konya merkez Taşra Karaaslan Köyü İlkokulu’na atandı. 24 yıl 9 aylık bir muallimlikten sonra 14 Ekim 1934 yılında yaş haddinden dolayı emekliye sevk edildi.
Soyadı nüfus kayıtlarında ve resmî evrakda “Tutaysalgır” olarak kaydedilmiştir. Ancak “Totaysalgır” olarak bilinmektedir.
Emekli olduktan sonra bir müddet Konya’da ikâmet etti.
Japon Dışişleri Bakanlığı Müşaviri Prof. Dr. Okubo KUJİ’nin 1936 yılında Konya’yı ziyarete geldiğinde ona mihmandarlık yaptı. O da minnetdarlığını “Türkiye’nin eski başkenti Konya’ya geldiğim zaman, tarihi mekanları doya doya görüp, ziyaret etmemizi sağladığınız için size çok minnettarım. 21 Ağustos 1936. Japonya” şeklinde ifade etmiştir.
1939 yılında geçim sıkıntısından dolayı Nisan ayında Ayrancı‘ya gitti.
Ayrancı’daki evinin damı akar, yaptırıncaya kadar birkaç gün geçince hastalanır. Bu hastalık neticesinde 15 Eylül 1950 tarihinde Ayrancı‘da vefat etti.
Mezar taşı kitâbesi şöyledir: “Burada emekli öğretmen Gaffar Tutaysalgır yatmaktadır. Fatiha. Doğum: 1291/1876. Ölümü: 15 Eylül 1950”
17 Eylül 1950 tarihli Yeni Konya gazetesi “Gaffar Hocayı Kaybettik” başlığıyla verdiği haberde: “Uzun yıllar öğretmenlik yaparak binlerce bilgin geliştiren, Larende, Ağaççılık adlarında ve pek çok eserler yayınlayan Kırım Türklerinden emekli öğretmen Gaffar Totaysalgır 15 Eylül gecesi Ayrancı bucağında 80 yaşını aşkın olduğu halde vefat ettiğini teessürle öğrendik. Gazetemiz yazarlarından olan hocanın kaybı bizi içinde büyük bir ziyadır. Rahmetli hocaya Tanrıdan mağfiret kederli ailesine başsağlığı dileriz.” denilmiştir.
1322 (1906) yılında Latîfe Hanım (v. 14 Eylül 1956) ile olan izdivacından 5 çocuğu oldu. Osmân [Öğretmen, 1326 (1910)-2008]; Yımaz (Argıthan’da vefat etmiştir); Necibe (NEYİŞÇİ, 1333 (1917)-1993]; Hasan [Muhasip, 1340 (1920)-1991; Turan [Hemşire, 1925-2005).
5 Nisan 1929’da doldurduğu sicil evrakında (KMEM3-87_0014) şunları yazmıştır:
“Rusça okur-yazarım, Fransızca aşinayım. Kanun çalarım. İyi fotoğraf çekebilirim. Karaman kazası hakkında tetkiklerim var. Babalık’ta neşredildi. Karamanoğulları Tarihi tetkikatım var. Tab’ edilmedi. Akşehir ve Argıthan tarih ve coğrafi tetkikatım neşredildi.”
Fotoğraf makinası ile çevresindeki kültür varlıklarını belgelemiştir.
O bir Kırım sevdalısıydı. Bu hasretini; öğrencileriyle, kendi çocuklarıyla uğraşarak, Kırım’dan getirmiş oldukları fidanları Ayrancı’ya dikerek, araştırma yaparak, çevresini daha iyi tanımaya çalışarak gidermeye çalıştı. Vazife yaptığı yerlerin anıtları, etnografyası, halk edebiyatı, yer isimleri ve halk inanışları gibi birçok konu üzerinde araştırmalar yaptı. Dikkatli ve titiz bir araştırmacı olrak dikkat çekti. Derleme işlerinde gösterdiği üstün gayretleri Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 17 Eylül 1933 tarihli bir yazı ile takdir edildi.
Karaman, Aksaray, Akşehir, Ilgın, Ereğli, Ayrancı, Kadınhanı, Bozkır, Mut, İshaklı gibi köy ve ilçelerin tarihini yazdı. Halkevlerinin faaliyetlerine de katıldı. Konya Halkevi dergisinde, Babalık ve Ekokon gazetelerinde çok sayıda makalesi yayınlandı.
Aslen Karamanlı olan Sağlık eski Bakanlarından Dr. Faruk SÜKAN [1337 (1921)-2005], hastahanede yatarken tesadüf eseri onu görür. Egzamalı ellerini görmesin diye saklarken, Faruk Bey neden sakladığını sorar ve “Bu eller öpülesi eller” diyerek, ellerini öper.
“Karaman (Larende) Tarihi İncelemeler” isimli kitabı; Konya’da Yenikitap Basımevi’nde 1944 yılında basılmıştır. Bizzat arazide dolaşıp yapıları, kitabeleri, mezar taşlarını inceleyip, okuyup kayıt altına aldığı telif bir eserdir.
Karaman’ın tarihinden sonra şehirdeki Selçuklu, Karamanoğlu ve Osmanlı eserlerini tanıtmıştır. Karaman kitabında bugün birçoğu yıkılmış, ortadan kalkmış yapıları ve vakfiyeleri incelemiştir.
Yayınlanmış diğer eserleri şunlardır: Konya’da Eti Tapınakları, Eflatun Pınarı (Konya, 1935); Konya’da Eti Tapınaklarından Gargara İkizin Eti Tapınağı (Konya, 1936); Konya Eti Tapınaklardan Siella Eti Tapınağı (Konya, 1937); Saideli (Konya, 1939); Aksaray Vilayeti Dâhilinde Türk Eserleri (Konya, 1930).
Makalelerinden bazıları şunlardır: Argıdhanı Nahiyesi [Babalık, 2 (Konya, Sayı: 64-65, Şubat-Mart 1944]; İshaklı Bucağı ve Hanı, [Konya, Sayı: 116-117, Haziran-Temmuz 1948]; Konya ve Sultan Hanı [Konya, Sayı: 120-121, Ekim-Kasım 1948)]
Yayınlanmamış bazı çalışmaları ise şunlardır: Sultanhanı Köyü ve Sultanhanı, Akşehir İlçesi’nde Aramalar, Ilgın İlçesi’nde Aramalar, Türk Mezarları, Ayrancı’da Etiler, Ahiler, Çukurbağ (Ma-gırı-as) Balgason Köyü ve Habiller Köy Yakınlarında Eti Tapınakları, Aksaray Vilayeti, Pratik Bahçecilik.
Uğur ERKÂN
BİBLİYOGRAFYA:
Konya İl Millî Eğitim Müdürlüğü Özlük Arşivi, KMEM3-87; CİRTİL Saim, “Gaffar Totaysalgır (1882-1950)” Selçuk Üniversitesi Edebiyat Dergisi, 1992-1993, Sayı: 7-8, s. 239-240]; KARPUZ, Haşim, “Abdulgaffar Totaysalgır ve Yayınlanmayan Bir Eseri”, Merhaba Akademik Sayfalar Cilt: 13, Sayı: 10, Konya: 2013, s. 150-153; ÇELİK Ahmet, “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Öğretmenlerimiz: 1, Gaffar TOTAYSALGIR (1877-1950)”, Merhaba Akademik Sayfalar, Cilt: 16, Sayı: 29, Konya: 2016, s. 436-444; ÇELİK Ahmet, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Konya Öğretmenleri, Konya: 2020, s. 76-79; TUTAYSALGIR Gaffar, “Dedem Gaffar TUTAYSALGIR”, Merhaba Akademik Sayfalar, Cilt: 16, Sayı: 29, Konya: 2016, s. 444; UZ, Mehmet Ali, Konya Kültürüne Hizmet Edenler, Konya: 2003, s. 30-31; KARPUZ Haşim, “Abdulgaffar Totaysalgır’ın Karaman (Larende) Kitabı”, Merhaba Akademik Sayfalar, Cilt: 16, Sayı: 29, Konya: 2016, s. 446; Yeni Konya gazetesi, (17 Eylül 1950); https://emelvakfi.org/emeldergisi/yeni-kitaplar-266/ Erişim Tarihi: 07.01.2021.